16 Şubat 2011 Çarşamba
Tweet
Besteci, piyanist, kompozitör, yardım organizasyonların gönüllüsü, Unicef iyi niyet elçisi, çağdaş derviş, Yürek ve Timur' un biricik annesi Anjelika Akbar ile söyleştik.
Çıkardığı son kitabı "İçimdeki Türkiye" ile epey yoğun bir gündemi olan Akbar'a bu koşturmacası içinde bana da zaman ayırdığı için çok teşekkür ederim.
İşte söyleşimiz...
Kendinize en yakın yolu “tasavvuf” olarak nitelendiriyorsunuz. Mesajlarınızdan açıkça görülüyor ki tasavvuf öğretilerinin pek çoğu reel ve rasyonel bir şekilde kalbinizin ve hayatınızın içinde... Büyük mutasavvıf İbn-i Arabi, aşkı “erkeğin kadında, kadının ise evladında yaşadığı duygu” olarak açıklıyor. Size göre aşk nedir? Hayatınızın neresindedir?
- Aşk, hayatimizin her zerresindedir. Yeter ki onu “oku’yabilelim”… “Ben tüm Evren’i AŞK’tan yarattım; benim AŞK KİTABIMI OKU” denildi bize aslında. Ben de ufak ufak, küçük küçük adımlarla ilerleyip oku’maya çalışıyorum işte…
Her çocuğa içinizin titrediğini söylüyorsunuz, peki; yaşamınızda kendi çocuklarınıza doğru nasıl bir geçiş oldu?
- Büyük oğlum artık 20 yaşında! Ben de inanamıyorum, ama öyle! Evlenmiştim ve çok isteyerek ilk oğlumu Dünya’ya getirdim; ikinci kez evlendim ve ikinci oğlum 17 yıl aradan sonra geldi, yine çok beklenen bir çocuk olarak… Çocuklarla sabır, şefkat, fedakarlık öğreniyoruz; onlar bizim için bir okul aslında!..
Hamileliklerinizde nelere dikkat ettiniz?
- Sakin olmaya en çok dikkat ettim. Ve bol bol sevdiğim müzik dinlemeye. Çünkü hamile iken bir kadın karnında taşıdığı bebeğe gıda ve vitamin dışında huzuru ve mutluluğunu vermeli… Geri kalanlar nasılsa oluyor; bebek anneden gereken her şey temin ediyor. Ama annesi sinirli, mutsuz ise, bebeğin işi çok zor…O yüzden oğullarıma karnımda iken cennet nasıl yaşatabileceğimi düşündüm hep; dış etkenlerine rağmen (özellikle ilk hamileliğimde olağanüstü zor dış etkenlerle karşı karşıya kalmıştım).
Doğum konçertosunun hikayesiniz bizlerle paylaşmak ister miydiniz?
- İkinci hamileliğim sırasında bir konser için Bach’ın Re Minör Piyano konçertosunu hazırlıyordum. Hem dinliyor, hem de piyanoda sıklıkla çalışıyordum. Oğlum karnımda iken bu müziğe en çok aşına olduğunu düşündüm. Ve sıra doğuma gelince; normalde Su’da Doğum yapacaktım; fakat oğlum karnımdan çıkmakta çok gecikiyordu; hatta doktorumuz İbrahim Sözen bizi imza karşılığında eve yolluyordu; doğal doğum için hala beklemekte ısrar ediyordum. Süre artık çok uzadı; doktor hastaneye mutlaka gelmemizi söyledi; eğer doğuma hazır değilsem, yapay sancı yöntemi uygulayacaktı. Ağlayarak hastaneye geldim, (çünkü ilk oğlumu doğal doğurdum ve bu sefer de öyle olmasını istiyordum); anlaşıldı ki, yapay sancı için bile durum elverişli değil. Sezaryen tek çareydi. O zaman doğal ve Su’da doğum yerine önceden ne olur ne olmaz hazırladığım B Planı’na geçtim; MÜZİK’TE DOĞUM!. Oğlum bu Piyano konçertosuna çok alışkındı; madem öyle, o bu Dünya’ya gelirken, bari tanıdığı müzikle karşılansın istedi. Genel narkoz altında yapılan sezaryen doğumumuza Bach eşlik etmiş oldu. Bebeğimi bilinçli olarak karşılayamadım, ama önemli değil, ruhum onu karşılamaya çıkmıştı, hem de en sevdiğim müzikle. Daha sonra Ankara’da bu Konçerto’yu sahne’de orkestra ile seslendirirken, çok değişik bir duygu yaşadım: kendimi sahnede değil, doğum esnasında hastanede görüyordum, besteci ve piyanist olarak değil, bir anne olarak… Güzel ve değişik bir deneyim idi.
Son günlerde tartışılan normal mi sezaryan mı tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?
- Tabii ki doğal doğum en güzel yöntemdir. Sezaryen bence sadece tehlikeli durumlarda başvurulması gereken bir yöntemdir…
Dışarıdan kendinize baktığınızda anneliğinizi nasıl tarif edersiniz? - Detaycı, dost, ciddiyeti ve tatlılığı dozunda kullanmaya çalışan bir anneyim…
Nelere çok dikkat edersiniz, neleri pek umursamazsınız?
- Çocukların erdemlerine, etik değerlere sahip olmalarına dikkat ederim; çevredekilerle ilgili olmalarına, bencil olmamalarına (mümkün olabildiği derecede), hayatlarının düzen içinde olmasına (yatma saati, yemek saati), sağlıklı beslenmelerine; boş zamanın olmamasına (boş zamanlarını verimli, bir şeyler yaratarak değerlendirmelerine) dikkat ediyorum. Okuldan getirecekleri notlarını pek umursamam; asıl başarı notlarda olmadığını, hayatı öğrenmeleri ve iyi insan olmaları iyi not getirmekle her zaman doğru orantılı olmayabildiğini biliyorum. O yüzden okul konusunda strese girmiyorum. Çocukların yeteneklerini en erken dönemde bulmaya çalışıyorum; o konuda her türlü destek vermeye çalışıyorum. Asıl yeteneği olan alanda kendini yeterince geliştiriyorsa, bir de genel kültür ve çevre bilinci varsa, geri kalanın ekleneceğini zaten biliyorum. Nitekim büyük oğlum Yürek okulda hiç stres yapmadan okudu, kurslara, dershanelere katılmadan (1 ay gitti eşimin ısrarı ile ve bıraktı) yetenek sınavı ile Üniversite kazandı ve de yüzde 100 bursla okuluna o yıl tek o kabul edildi…
Özel tavsiyeleriniz var mıdır, bebek bekleyenler için? Müzik, beslenme, bilinç geliştirme üzerine…
- Bebek bekleyenlere kendilerini hamilelik döneminde “hasta” değil, Dünya’nın en mutlu kadını gibi hissetmelerini ve düşünmelerini tavsiye ediyorum. “Mutluluk şımarıklığı” öneriyorum! Çok fazla yemek yememelerine, fakat bilinçli yemelerine dikkat etmelerini öneriyorum. En sevdikleri müzikler ne ise, seçip, sadece onları dinlemelerini. Türü ne olursa olsun, yeter ki dinlerken hüzün veya sıkıntı hissetmesinler. Bir de hastaneye gitmeden önce mutlaka hastane tipi süt pompasını kiralamalarını. Bu konuda da “Emzik altından gülümseme” adlı yazım var, bilinclianne.com sitesinde.
Bilinclianneler.com u hamileliğimden beri takip ediyorum. Merak ediyorum nasıl oluştu? Nedir sizi bu siteyi var etmeye sürükleyen?
- Ben böyle bir site yaratmayı asla düşünmezdim. Oğlum büyüktü, daha ikinci evliliğim bile olmamıştı. Annelik üzerine bir şey de okumuyor, takip etmiyordum. Gündem son derece yoğundu, albümler, konserler, besteler, projeler. Ve bir gece rüyamda bu siteyi gördüm. Detay detay… oluşturulacak pencerelerin isimlerine kadar. Ve sitenin isminde de “anne” ve “bilinç” kelimeleri vardı. Site daha çok bilinç, maneviyat, etik değerler, çevre, sağlıklı yaşam üzerine idi… uyandım, bir gün düşündüm…İnternete girip ilk kez annelik ve bebek, çocuk kelimelerini google’a yazıp bu konuda neler var diye araştırdım. 15-20 site isimlerini alıp inceledim. Anladım ki, benim gördüğüm sitenin niteliği farklı olacak. Ve akşam artık kararım hazırdı: siteyi kuracaktım ve ismini “bilinclianne.com” koyacaktım. Zaten “ismi ile geldi”!
Anne sütünün önemi malum… Emzirmek için neler yaptınız? Anne sütünün frekansı hakkında paylaşmak istedikleriniz var mıdır bizimle?
- Her iki oğluma 18 ay boyunca hiç aksatmadan süt verdim. Tüm yoğunluğuma rağmen bunu başarabildiğime çok seviniyorum. Bebeklere “mutlu süt” lazım diyorum. mutlu ve sakin annenin sütü onlara her açıdan iyi gelir. Yani sadece süt vermek de yetmez bence. Manevi anlamda barış ve sükünet sütü lazım onlar. Anne bu anlamda emzirirken buna çok dikkat etmeli diye düşünüyorum.
Peki çocuklarınızdan bahsedecek olursak, kimdir bu beyefendiler?
ACEV için Anjelika Akbar, oğulları Yürek Ve Timur'la...
Kişilikleri, duruşları, yetenekleri ve bu dünyayı yordayış biçimleri nasıldır, size göre dünyaya geliş amaçları nedir? Anlatmak ister misiniz?
- Büyük oğlum Yürek ile küçük oğlum Timur’un hem farklı, hem de benzer tarafları vardır. Elbette Timur daha çok küçük, ama şu anda bile karakterinin bazı özellikleri görmek mümkündür. Yürek yaratıcı ve sanatsal yanı güçlü bir çocuk, hem görsel sanatlara hem de müziğe yeteneği vardır; müziği hobi olarak seçip, profesyonel yol olarak ise fotoğraf ve video seçti. Üniversiteyi yüzde 100 bursla kazandı, yetenek sınavından geçip. www.he-artbeat.com / www.yurekakbar.com sitesinde bazı çalışmaları görmek mümkündür. Karakter olarak oldukça naif, temiz kalpli ve sevecen biri. Beni açıkçası hiç yormadı büyüme çağında. Elbette bazı zorluklar oluyor, fakat gerçekten saygılı ve sevgi dolu biri… Hata yaptığında da çabuk kabul edebiliyor ve düzeltemeye çalışıyor. Yürek aynı zamanda 2-3 ay evvel Gaye Sökmen ajansına girdi; eğer imkan olursa kendini filmlerde denemek istiyor. Sadece kamera arkasında değil, kamera önünde de belki yetenekli olabilir. Müthiş bir taklit yeteneği vardır.
Timur da şimdiden itibaren sanat, müzik ve tiyatro ile iç içe büyüyor. Her gün yaptıkları ile bizi şaşırtıyor; özellikle her şeyi tiyatro sahnesi gibi görüp, herkese rol veriyor, bildiği masalları ve çizgi filmleri, bazen de uydurduğu hikayeleri “sahneliyor” ve hepimiz onun aktörleri oluyoruz. O ise hem yönetiyor, hem de oynuyor. Aynı zamanda 6 aylıktan itibaren piyano ile iç içe oldu. Gerçi bu zamanlarda benim piyano ile uğraşmam onunla daha az zaman geçirmem anlamına geldiğini fark edip, beni piyanoya biraz kıskanmaya, protesto etmeye başladı. Çalmaya başlayınca ben, geliyor, piyano kapağını kapatıyor ve beni oradan uzaklaştırıyor. Bu arada bu günlerde çello sanatçısı ve arkadaşım Rahşan Apay’dan çello dersi almaya başlıyor, çünkü çok ilgi duyuyor ve öğrenmek istediğini ifade ediyor. Küçük bir violayı aldık ve çello olarak kullanması için bir değişiklik yaptık. Çok azimli, istediği ve ilgilendiği şeyi mutlaka sonuna kadar yapacak. Yürek ile bu anlamda da benziyorlar.Hepimiz olduğu gibi, çocuklarım da bu Dünya’ya kendilerini bilmek için geldiler. Dünya aynasında kendilerini görüp, özlerini hatırlamak için.
Müzik eğitimi anne karnında başlıyor. Oğullarınızın müziğe olan ilgisi nasıl? Çaldıkları enstrümanlar, dinledikleri müzik türleri ve besteciler kimler?
-Büyük oğlum 11 yaşına kadar klasik müzikle uyudu; kulağı mükemmeldir. Hiç bilmediği klasik müzik eserinde bile bir hata yapılıyorsa, kulağı ile onu yakalıyor. Bildiği eserler sayısı de çoktur. Her türlü müziği dinliyor, jazzdan rocka, klasikten new agee kadar. Bu da iyi bir şey. Kendi “müzik mönüsünü” zamanla oluşturacaktır. Küçük oğlumu da müzik eşliğinde Dünya’ya getirdikten sonra, çoğunlukla klasik eserlerle uyutuyorum. Ama gündüzleri farklı tür müzikleri dinletiyorum kendisine. Oyun esnasında onlarla tanışırken, değişik ülkelerin kültürel üzelliklerini bilinçaltında algılamış oluyor.
İki çocuklu olmak nasıl bir duygu? -Güzel kolay değil, ama elbette çok güzel bir duygu!..
Kesin sormuşlardır ama ben de sorayım, üçüncü bir çocuk düşünüyor musunuz?
– Hayır, düşünmüyorum. Çocukları dünyaya getirmek kolaydır, ama istediğiniz eğitimi ve hayatı sağlamak kolay bir şey değildir. Bir de diğer taraftan, ben mesleğimde oldukça yoğun bir insanım. Zaten çocuklarım beni özlüyor; artık serbest zamanlarımı eşime ve 2 çocuğuma vermek istiyorum, yeni bir bebeğin gelmesi dikkatimi böler; sistemimi zorlar diye biliyorum. Onun için “hayır” diyorum.
Sizin evde bir gün nasıl geçiyor?
-Genellikle sabah henüz kahvaltıya geçmeden ya küçük oğlum ile biraz zaman geçiriyorum yada kalkıp o anda artık oyunlara daldıysa, e-maillerime ve günün programına bakıyorum. Genellikle evde çalıştığım için, ev ofisi mantığı ile ev hayatini birleştiriyorum. Kahvaltıdan sonra dışarıya çıkmıyorsam ve hava iyi olursa, bazen küçük oğlum ile geziyorum veya evde oynuyorum; büyük oğlum evde ise onunla biraz ilgileniyor, sonra da yoğun olarak ya piyano, yada yazı çalışmalarıma geçiyorum. Arada zamanım kalıyorsa, küçük oğlum için öğle ve akşam yemeği mönüsü ile ilgileniyorum; ve ayrıca tüm ailenin yemek listesi ile; zamanım yoksa, yardımcıma evde olanlardan bir şeyler kendi inisiyatifine göre bir şeyler yapmasını söylüyorum. Bazı günleri ofiste çalışıyorum, dışarıda toplantılara, röportajlara, çok seyrek de olsa gündüz arkadaşlarımla yemeğe çıkıyorum. Ama genellikle böyle serbest zamanım pek olmuyor. Her boş saniyeyi müziğe ayırmaya çalışıyorum. Piyano veya beste çalışırken, bazen durmadan 4-5 saat, bazen de birer saat aralıklarla bölerek diğer işlerimle harmanlayabiliyorum; ruh halime bağlı…Bazen beste yaparken her şeyden uzak kalmam gerekebiliyor, o zaman tek başıma bir yerlere gidiyorum; bu biz sahil olabilir, yada kalabalık bir yer, fark etmez; yeter ki kimse ile konuşmayıp, kendi içimi dinleyebileyim. Akşamları dışarıda çok seyrek program yaparız, eşim işten geldiği zaman hem beraber evde yemek yemeyi severiz. İyi filmler varsa, sinemaya gideriz. Yeni bestelerim varsa, ev halkına akşam yemekten sonra onları çalışıyorum. Kitap okuyoruz, konuşuyoruz…
Albümünüzden sonra “İçimdeki Türkiyem” kitap olarak vücut buldu. Hayat nasıl geçiyor Türkiye’de ve hayatı – yaşamayı neye benztiyorsunuz?
-Hepimiz birer yolcuyuz… Yol beni Türkiye’ye getirdi ve kalbim burada kalmamı söyledi. Gözlemciyim ve yürüyenim aynı zamanda. Türkiye’de aradığım maneviyatı buldum, ne Hint aşramında, ne de Rus steplerde… ve bu güzel bir şey!.. İyi ki buradayım, bu toprakların insanlarını seviyorum, yakın buluyorum. Bu beni çok mutlu ediyor!..
Bir gün hamileler ve bebekler için özel olarak çalmak ister miydiniz?
Kitabımda bundan bahsettim. Hamile iken hamileler için bir konser verdim. Huzur veren bir konserdi… Sonra o fikri bir albüme aktarmak istedim ve böylece “Raindrops by Anjelika “albümüm doğdu. Yurtdışında bu albümü terapi için kullanan kurumlar bile var; ve de sıklıkla hem hamileler hem de bebeklerin bu albümle huzur ve mutluluğu bulduklarını duyuyorum…
Timur 2.5 yaşını geçiyor, 2 yaş krizleri denen durumlarla karşılaştınız mı hiç? Karşılaştığınızı düşündüğünüz de aklınızdan neler geçti ve neler yaptınız?
-Timur hem yumuşak, hem de çok inatçıdır. 2 yaş krizi midir, yoksa şimdiden karakter göstergesi bilmiyorum, ama bazen tutturduğu bir şey yapılmayınca kıyameti koparıyor! Sakin kalıyor, onu ikna etmeye, yada bazen rahat bırakmayı deniyoruz. Sabır ve soğukkanlılık gerekiyor, onu anlıyorum. Nedense Yürek böyle bir dönem yaşamadı; belki de doğası daha sakindir, bilemiyorum. Ama yine de şükürler olsun, Timur bizi bu anlamda çok da yormadı şimdiye kadar.
Destek verdiğiniz kurumlar var, seçtiğiniz organizasyonlarda nelere dikkat ediyorsunuz?
-Kalbime ve aklıma hitap edecek, etik değerlerime ters gelmeyecek, yardımın emin olacağım şekilde gereken yerlere ulaşacağını bildiğim kurumlarla iş birliği yapıyorum
Uzaylı Köpek Baaşa’ nın Öykülerini dilimize kazandırdınız, yazmayı çok seven biri olarak yeni öyküler kaleme almayı düşünüyor musunuz? Yeni nesiller için projeleriniz neler?Film yapmak isterseniz lütfen bizi arayınız :) Malum; sinema tv sektöründeyiz.
- İçimdeki Türkiyem kitabımın üzerine film çektirmeyi ve filmde kendimi oynamayı planladım. Bu günlerde bunun araştırmasını ve de heyecanını yaşıyorum. Aynı zamanda “Baaşa” çizgi filmini yapmak isterdim, ama maliyetlerin çok yüksek olduğunu biliyorum; nereden başlayacağımı bilmediğim için, şimdilik öylece duruyorum… Baaşa’nın Hikayeleri’ni ilk önce Rusça yazdım ve Rusya’da yayınladım; biliyorum ki, sadece Türkiye veya Rusya’da değil, tüm Dünya’da sevilebilecek bir karakterdir Baaşa, çocukların onun gibi kahramanlara ihtiyacı var olduğunu biliyorum. Bakalım, kısmet!..
Yalınlığınızdan ve netliğinizden esinlenerek sormak istiyorum: Aylin Anne blogunu nasıl buldunuz, tavsiyeleriniz var mıdır bana?- Çok hoş, saydam, temizlik ve ferahlık duygusunu veren bir “mekan”, hem de çok yararlı. Tavsiyelerim yoktur, ama tebriklerim vardır :)
-Çok teşekkür ederim.
Ailelere “temiz kalpli ve iyilik için üreten, yetenekli çocuklar” yetiştirmek için neler önerirsiniz? Ne yapmalı, ne etmeli? Ne etmemeli?
-Öyle çocukları yetiştirmek için sadece bizim, yani çocukları anne ve babalarının öyle olmamız gerekiyor. En önemli öğreti “örnektir” çünkü! Biz ne yaparsak, nasıl yaparsak, çocuklarımız bizde kopya çekecekler. İyi kopya vermemiz için bu konularda başarılı olmamız lazımJ
Sevgili Anjelika Akbar, içten ve güzel yanıtlarınız için teşekkür ederim. Yanıtlarınızla bana ve pek çok anneye ilham vereceğinizden, gönlünü rahatlatacağınızdan emin olabilirsiniz. Yoğun programınızda bana vakit ayırdığınız için size müteşekkirim. Herşey gönlünüzce olsun, ailenizle, oğullarınızla sağlıklı ve neşeli bir ömür diliyorum.
Ben teşekkür ediyorum!
Anjelika Akbar ' la Söyleştik
Besteci, piyanist, kompozitör, yardım organizasyonların gönüllüsü, Unicef iyi niyet elçisi, çağdaş derviş, Yürek ve Timur' un biricik annesi Anjelika Akbar ile söyleştik.
Çıkardığı son kitabı "İçimdeki Türkiye" ile epey yoğun bir gündemi olan Akbar'a bu koşturmacası içinde bana da zaman ayırdığı için çok teşekkür ederim.
İşte söyleşimiz...
Kendinize en yakın yolu “tasavvuf” olarak nitelendiriyorsunuz. Mesajlarınızdan açıkça görülüyor ki tasavvuf öğretilerinin pek çoğu reel ve rasyonel bir şekilde kalbinizin ve hayatınızın içinde... Büyük mutasavvıf İbn-i Arabi, aşkı “erkeğin kadında, kadının ise evladında yaşadığı duygu” olarak açıklıyor. Size göre aşk nedir? Hayatınızın neresindedir?
- Aşk, hayatimizin her zerresindedir. Yeter ki onu “oku’yabilelim”… “Ben tüm Evren’i AŞK’tan yarattım; benim AŞK KİTABIMI OKU” denildi bize aslında. Ben de ufak ufak, küçük küçük adımlarla ilerleyip oku’maya çalışıyorum işte…
Her çocuğa içinizin titrediğini söylüyorsunuz, peki; yaşamınızda kendi çocuklarınıza doğru nasıl bir geçiş oldu?
- Büyük oğlum artık 20 yaşında! Ben de inanamıyorum, ama öyle! Evlenmiştim ve çok isteyerek ilk oğlumu Dünya’ya getirdim; ikinci kez evlendim ve ikinci oğlum 17 yıl aradan sonra geldi, yine çok beklenen bir çocuk olarak… Çocuklarla sabır, şefkat, fedakarlık öğreniyoruz; onlar bizim için bir okul aslında!..
Hamileliklerinizde nelere dikkat ettiniz?
- Sakin olmaya en çok dikkat ettim. Ve bol bol sevdiğim müzik dinlemeye. Çünkü hamile iken bir kadın karnında taşıdığı bebeğe gıda ve vitamin dışında huzuru ve mutluluğunu vermeli… Geri kalanlar nasılsa oluyor; bebek anneden gereken her şey temin ediyor. Ama annesi sinirli, mutsuz ise, bebeğin işi çok zor…O yüzden oğullarıma karnımda iken cennet nasıl yaşatabileceğimi düşündüm hep; dış etkenlerine rağmen (özellikle ilk hamileliğimde olağanüstü zor dış etkenlerle karşı karşıya kalmıştım).
Doğum konçertosunun hikayesiniz bizlerle paylaşmak ister miydiniz?
- İkinci hamileliğim sırasında bir konser için Bach’ın Re Minör Piyano konçertosunu hazırlıyordum. Hem dinliyor, hem de piyanoda sıklıkla çalışıyordum. Oğlum karnımda iken bu müziğe en çok aşına olduğunu düşündüm. Ve sıra doğuma gelince; normalde Su’da Doğum yapacaktım; fakat oğlum karnımdan çıkmakta çok gecikiyordu; hatta doktorumuz İbrahim Sözen bizi imza karşılığında eve yolluyordu; doğal doğum için hala beklemekte ısrar ediyordum. Süre artık çok uzadı; doktor hastaneye mutlaka gelmemizi söyledi; eğer doğuma hazır değilsem, yapay sancı yöntemi uygulayacaktı. Ağlayarak hastaneye geldim, (çünkü ilk oğlumu doğal doğurdum ve bu sefer de öyle olmasını istiyordum); anlaşıldı ki, yapay sancı için bile durum elverişli değil. Sezaryen tek çareydi. O zaman doğal ve Su’da doğum yerine önceden ne olur ne olmaz hazırladığım B Planı’na geçtim; MÜZİK’TE DOĞUM!. Oğlum bu Piyano konçertosuna çok alışkındı; madem öyle, o bu Dünya’ya gelirken, bari tanıdığı müzikle karşılansın istedi. Genel narkoz altında yapılan sezaryen doğumumuza Bach eşlik etmiş oldu. Bebeğimi bilinçli olarak karşılayamadım, ama önemli değil, ruhum onu karşılamaya çıkmıştı, hem de en sevdiğim müzikle. Daha sonra Ankara’da bu Konçerto’yu sahne’de orkestra ile seslendirirken, çok değişik bir duygu yaşadım: kendimi sahnede değil, doğum esnasında hastanede görüyordum, besteci ve piyanist olarak değil, bir anne olarak… Güzel ve değişik bir deneyim idi.
Son günlerde tartışılan normal mi sezaryan mı tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?
- Tabii ki doğal doğum en güzel yöntemdir. Sezaryen bence sadece tehlikeli durumlarda başvurulması gereken bir yöntemdir…
Dışarıdan kendinize baktığınızda anneliğinizi nasıl tarif edersiniz? - Detaycı, dost, ciddiyeti ve tatlılığı dozunda kullanmaya çalışan bir anneyim…
Nelere çok dikkat edersiniz, neleri pek umursamazsınız?
- Çocukların erdemlerine, etik değerlere sahip olmalarına dikkat ederim; çevredekilerle ilgili olmalarına, bencil olmamalarına (mümkün olabildiği derecede), hayatlarının düzen içinde olmasına (yatma saati, yemek saati), sağlıklı beslenmelerine; boş zamanın olmamasına (boş zamanlarını verimli, bir şeyler yaratarak değerlendirmelerine) dikkat ediyorum. Okuldan getirecekleri notlarını pek umursamam; asıl başarı notlarda olmadığını, hayatı öğrenmeleri ve iyi insan olmaları iyi not getirmekle her zaman doğru orantılı olmayabildiğini biliyorum. O yüzden okul konusunda strese girmiyorum. Çocukların yeteneklerini en erken dönemde bulmaya çalışıyorum; o konuda her türlü destek vermeye çalışıyorum. Asıl yeteneği olan alanda kendini yeterince geliştiriyorsa, bir de genel kültür ve çevre bilinci varsa, geri kalanın ekleneceğini zaten biliyorum. Nitekim büyük oğlum Yürek okulda hiç stres yapmadan okudu, kurslara, dershanelere katılmadan (1 ay gitti eşimin ısrarı ile ve bıraktı) yetenek sınavı ile Üniversite kazandı ve de yüzde 100 bursla okuluna o yıl tek o kabul edildi…
Özel tavsiyeleriniz var mıdır, bebek bekleyenler için? Müzik, beslenme, bilinç geliştirme üzerine…
- Bebek bekleyenlere kendilerini hamilelik döneminde “hasta” değil, Dünya’nın en mutlu kadını gibi hissetmelerini ve düşünmelerini tavsiye ediyorum. “Mutluluk şımarıklığı” öneriyorum! Çok fazla yemek yememelerine, fakat bilinçli yemelerine dikkat etmelerini öneriyorum. En sevdikleri müzikler ne ise, seçip, sadece onları dinlemelerini. Türü ne olursa olsun, yeter ki dinlerken hüzün veya sıkıntı hissetmesinler. Bir de hastaneye gitmeden önce mutlaka hastane tipi süt pompasını kiralamalarını. Bu konuda da “Emzik altından gülümseme” adlı yazım var, bilinclianne.com sitesinde.
Bilinclianneler.com u hamileliğimden beri takip ediyorum. Merak ediyorum nasıl oluştu? Nedir sizi bu siteyi var etmeye sürükleyen?
- Ben böyle bir site yaratmayı asla düşünmezdim. Oğlum büyüktü, daha ikinci evliliğim bile olmamıştı. Annelik üzerine bir şey de okumuyor, takip etmiyordum. Gündem son derece yoğundu, albümler, konserler, besteler, projeler. Ve bir gece rüyamda bu siteyi gördüm. Detay detay… oluşturulacak pencerelerin isimlerine kadar. Ve sitenin isminde de “anne” ve “bilinç” kelimeleri vardı. Site daha çok bilinç, maneviyat, etik değerler, çevre, sağlıklı yaşam üzerine idi… uyandım, bir gün düşündüm…İnternete girip ilk kez annelik ve bebek, çocuk kelimelerini google’a yazıp bu konuda neler var diye araştırdım. 15-20 site isimlerini alıp inceledim. Anladım ki, benim gördüğüm sitenin niteliği farklı olacak. Ve akşam artık kararım hazırdı: siteyi kuracaktım ve ismini “bilinclianne.com” koyacaktım. Zaten “ismi ile geldi”!
Anne sütünün önemi malum… Emzirmek için neler yaptınız? Anne sütünün frekansı hakkında paylaşmak istedikleriniz var mıdır bizimle?
- Her iki oğluma 18 ay boyunca hiç aksatmadan süt verdim. Tüm yoğunluğuma rağmen bunu başarabildiğime çok seviniyorum. Bebeklere “mutlu süt” lazım diyorum. mutlu ve sakin annenin sütü onlara her açıdan iyi gelir. Yani sadece süt vermek de yetmez bence. Manevi anlamda barış ve sükünet sütü lazım onlar. Anne bu anlamda emzirirken buna çok dikkat etmeli diye düşünüyorum.
Peki çocuklarınızdan bahsedecek olursak, kimdir bu beyefendiler?
ACEV için Anjelika Akbar, oğulları Yürek Ve Timur'la...
Kişilikleri, duruşları, yetenekleri ve bu dünyayı yordayış biçimleri nasıldır, size göre dünyaya geliş amaçları nedir? Anlatmak ister misiniz?
- Büyük oğlum Yürek ile küçük oğlum Timur’un hem farklı, hem de benzer tarafları vardır. Elbette Timur daha çok küçük, ama şu anda bile karakterinin bazı özellikleri görmek mümkündür. Yürek yaratıcı ve sanatsal yanı güçlü bir çocuk, hem görsel sanatlara hem de müziğe yeteneği vardır; müziği hobi olarak seçip, profesyonel yol olarak ise fotoğraf ve video seçti. Üniversiteyi yüzde 100 bursla kazandı, yetenek sınavından geçip. www.he-artbeat.com / www.yurekakbar.com sitesinde bazı çalışmaları görmek mümkündür. Karakter olarak oldukça naif, temiz kalpli ve sevecen biri. Beni açıkçası hiç yormadı büyüme çağında. Elbette bazı zorluklar oluyor, fakat gerçekten saygılı ve sevgi dolu biri… Hata yaptığında da çabuk kabul edebiliyor ve düzeltemeye çalışıyor. Yürek aynı zamanda 2-3 ay evvel Gaye Sökmen ajansına girdi; eğer imkan olursa kendini filmlerde denemek istiyor. Sadece kamera arkasında değil, kamera önünde de belki yetenekli olabilir. Müthiş bir taklit yeteneği vardır.
Timur da şimdiden itibaren sanat, müzik ve tiyatro ile iç içe büyüyor. Her gün yaptıkları ile bizi şaşırtıyor; özellikle her şeyi tiyatro sahnesi gibi görüp, herkese rol veriyor, bildiği masalları ve çizgi filmleri, bazen de uydurduğu hikayeleri “sahneliyor” ve hepimiz onun aktörleri oluyoruz. O ise hem yönetiyor, hem de oynuyor. Aynı zamanda 6 aylıktan itibaren piyano ile iç içe oldu. Gerçi bu zamanlarda benim piyano ile uğraşmam onunla daha az zaman geçirmem anlamına geldiğini fark edip, beni piyanoya biraz kıskanmaya, protesto etmeye başladı. Çalmaya başlayınca ben, geliyor, piyano kapağını kapatıyor ve beni oradan uzaklaştırıyor. Bu arada bu günlerde çello sanatçısı ve arkadaşım Rahşan Apay’dan çello dersi almaya başlıyor, çünkü çok ilgi duyuyor ve öğrenmek istediğini ifade ediyor. Küçük bir violayı aldık ve çello olarak kullanması için bir değişiklik yaptık. Çok azimli, istediği ve ilgilendiği şeyi mutlaka sonuna kadar yapacak. Yürek ile bu anlamda da benziyorlar.Hepimiz olduğu gibi, çocuklarım da bu Dünya’ya kendilerini bilmek için geldiler. Dünya aynasında kendilerini görüp, özlerini hatırlamak için.
Müzik eğitimi anne karnında başlıyor. Oğullarınızın müziğe olan ilgisi nasıl? Çaldıkları enstrümanlar, dinledikleri müzik türleri ve besteciler kimler?
-Büyük oğlum 11 yaşına kadar klasik müzikle uyudu; kulağı mükemmeldir. Hiç bilmediği klasik müzik eserinde bile bir hata yapılıyorsa, kulağı ile onu yakalıyor. Bildiği eserler sayısı de çoktur. Her türlü müziği dinliyor, jazzdan rocka, klasikten new agee kadar. Bu da iyi bir şey. Kendi “müzik mönüsünü” zamanla oluşturacaktır. Küçük oğlumu da müzik eşliğinde Dünya’ya getirdikten sonra, çoğunlukla klasik eserlerle uyutuyorum. Ama gündüzleri farklı tür müzikleri dinletiyorum kendisine. Oyun esnasında onlarla tanışırken, değişik ülkelerin kültürel üzelliklerini bilinçaltında algılamış oluyor.
İki çocuklu olmak nasıl bir duygu? -Güzel kolay değil, ama elbette çok güzel bir duygu!..
Kesin sormuşlardır ama ben de sorayım, üçüncü bir çocuk düşünüyor musunuz?
– Hayır, düşünmüyorum. Çocukları dünyaya getirmek kolaydır, ama istediğiniz eğitimi ve hayatı sağlamak kolay bir şey değildir. Bir de diğer taraftan, ben mesleğimde oldukça yoğun bir insanım. Zaten çocuklarım beni özlüyor; artık serbest zamanlarımı eşime ve 2 çocuğuma vermek istiyorum, yeni bir bebeğin gelmesi dikkatimi böler; sistemimi zorlar diye biliyorum. Onun için “hayır” diyorum.
Sizin evde bir gün nasıl geçiyor?
-Genellikle sabah henüz kahvaltıya geçmeden ya küçük oğlum ile biraz zaman geçiriyorum yada kalkıp o anda artık oyunlara daldıysa, e-maillerime ve günün programına bakıyorum. Genellikle evde çalıştığım için, ev ofisi mantığı ile ev hayatini birleştiriyorum. Kahvaltıdan sonra dışarıya çıkmıyorsam ve hava iyi olursa, bazen küçük oğlum ile geziyorum veya evde oynuyorum; büyük oğlum evde ise onunla biraz ilgileniyor, sonra da yoğun olarak ya piyano, yada yazı çalışmalarıma geçiyorum. Arada zamanım kalıyorsa, küçük oğlum için öğle ve akşam yemeği mönüsü ile ilgileniyorum; ve ayrıca tüm ailenin yemek listesi ile; zamanım yoksa, yardımcıma evde olanlardan bir şeyler kendi inisiyatifine göre bir şeyler yapmasını söylüyorum. Bazı günleri ofiste çalışıyorum, dışarıda toplantılara, röportajlara, çok seyrek de olsa gündüz arkadaşlarımla yemeğe çıkıyorum. Ama genellikle böyle serbest zamanım pek olmuyor. Her boş saniyeyi müziğe ayırmaya çalışıyorum. Piyano veya beste çalışırken, bazen durmadan 4-5 saat, bazen de birer saat aralıklarla bölerek diğer işlerimle harmanlayabiliyorum; ruh halime bağlı…Bazen beste yaparken her şeyden uzak kalmam gerekebiliyor, o zaman tek başıma bir yerlere gidiyorum; bu biz sahil olabilir, yada kalabalık bir yer, fark etmez; yeter ki kimse ile konuşmayıp, kendi içimi dinleyebileyim. Akşamları dışarıda çok seyrek program yaparız, eşim işten geldiği zaman hem beraber evde yemek yemeyi severiz. İyi filmler varsa, sinemaya gideriz. Yeni bestelerim varsa, ev halkına akşam yemekten sonra onları çalışıyorum. Kitap okuyoruz, konuşuyoruz…
Albümünüzden sonra “İçimdeki Türkiyem” kitap olarak vücut buldu. Hayat nasıl geçiyor Türkiye’de ve hayatı – yaşamayı neye benztiyorsunuz?
-Hepimiz birer yolcuyuz… Yol beni Türkiye’ye getirdi ve kalbim burada kalmamı söyledi. Gözlemciyim ve yürüyenim aynı zamanda. Türkiye’de aradığım maneviyatı buldum, ne Hint aşramında, ne de Rus steplerde… ve bu güzel bir şey!.. İyi ki buradayım, bu toprakların insanlarını seviyorum, yakın buluyorum. Bu beni çok mutlu ediyor!..
Bir gün hamileler ve bebekler için özel olarak çalmak ister miydiniz?
Kitabımda bundan bahsettim. Hamile iken hamileler için bir konser verdim. Huzur veren bir konserdi… Sonra o fikri bir albüme aktarmak istedim ve böylece “Raindrops by Anjelika “albümüm doğdu. Yurtdışında bu albümü terapi için kullanan kurumlar bile var; ve de sıklıkla hem hamileler hem de bebeklerin bu albümle huzur ve mutluluğu bulduklarını duyuyorum…
Timur 2.5 yaşını geçiyor, 2 yaş krizleri denen durumlarla karşılaştınız mı hiç? Karşılaştığınızı düşündüğünüz de aklınızdan neler geçti ve neler yaptınız?
-Timur hem yumuşak, hem de çok inatçıdır. 2 yaş krizi midir, yoksa şimdiden karakter göstergesi bilmiyorum, ama bazen tutturduğu bir şey yapılmayınca kıyameti koparıyor! Sakin kalıyor, onu ikna etmeye, yada bazen rahat bırakmayı deniyoruz. Sabır ve soğukkanlılık gerekiyor, onu anlıyorum. Nedense Yürek böyle bir dönem yaşamadı; belki de doğası daha sakindir, bilemiyorum. Ama yine de şükürler olsun, Timur bizi bu anlamda çok da yormadı şimdiye kadar.
Destek verdiğiniz kurumlar var, seçtiğiniz organizasyonlarda nelere dikkat ediyorsunuz?
-Kalbime ve aklıma hitap edecek, etik değerlerime ters gelmeyecek, yardımın emin olacağım şekilde gereken yerlere ulaşacağını bildiğim kurumlarla iş birliği yapıyorum
Uzaylı Köpek Baaşa’ nın Öykülerini dilimize kazandırdınız, yazmayı çok seven biri olarak yeni öyküler kaleme almayı düşünüyor musunuz? Yeni nesiller için projeleriniz neler?Film yapmak isterseniz lütfen bizi arayınız :) Malum; sinema tv sektöründeyiz.
- İçimdeki Türkiyem kitabımın üzerine film çektirmeyi ve filmde kendimi oynamayı planladım. Bu günlerde bunun araştırmasını ve de heyecanını yaşıyorum. Aynı zamanda “Baaşa” çizgi filmini yapmak isterdim, ama maliyetlerin çok yüksek olduğunu biliyorum; nereden başlayacağımı bilmediğim için, şimdilik öylece duruyorum… Baaşa’nın Hikayeleri’ni ilk önce Rusça yazdım ve Rusya’da yayınladım; biliyorum ki, sadece Türkiye veya Rusya’da değil, tüm Dünya’da sevilebilecek bir karakterdir Baaşa, çocukların onun gibi kahramanlara ihtiyacı var olduğunu biliyorum. Bakalım, kısmet!..
Yalınlığınızdan ve netliğinizden esinlenerek sormak istiyorum: Aylin Anne blogunu nasıl buldunuz, tavsiyeleriniz var mıdır bana?- Çok hoş, saydam, temizlik ve ferahlık duygusunu veren bir “mekan”, hem de çok yararlı. Tavsiyelerim yoktur, ama tebriklerim vardır :)
-Çok teşekkür ederim.
Ailelere “temiz kalpli ve iyilik için üreten, yetenekli çocuklar” yetiştirmek için neler önerirsiniz? Ne yapmalı, ne etmeli? Ne etmemeli?
-Öyle çocukları yetiştirmek için sadece bizim, yani çocukları anne ve babalarının öyle olmamız gerekiyor. En önemli öğreti “örnektir” çünkü! Biz ne yaparsak, nasıl yaparsak, çocuklarımız bizde kopya çekecekler. İyi kopya vermemiz için bu konularda başarılı olmamız lazımJ
Sevgili Anjelika Akbar, içten ve güzel yanıtlarınız için teşekkür ederim. Yanıtlarınızla bana ve pek çok anneye ilham vereceğinizden, gönlünü rahatlatacağınızdan emin olabilirsiniz. Yoğun programınızda bana vakit ayırdığınız için size müteşekkirim. Herşey gönlünüzce olsun, ailenizle, oğullarınızla sağlıklı ve neşeli bir ömür diliyorum.
Ben teşekkür ediyorum!
Etiketler:
anne olmak,
anneler gezegeninden bildiriyorum,
röportaj
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Çok güzel bir röportaj, bu kadını çok takdir ederdim, şimdi daha da sevdim. Ona da sevgiler, sana da.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim canım :)
YanıtlaSil