30 Nisan 2011 Cumartesi

Çocukları Medyadan Koruma Rehberi



Bir kaç gündür Nurturia'da bilinçaltı kurgulama ve bilinçaltı kurgulama mesajları ile ilgili oalrak konuşuyoruz.

İşte hepimize böyle bir rehber lazım, diye düşündüm kendi kendime. Aslında hali hazırda bir birikim yok elimde ama mesleğim gereği bildiklerimi ve daha önce Çağatay ile birlikte yazdığımız çok şey var.

Çağatay' ın mesleği tv/sinema. İşi gereği tv ve sinema izlemesi gereken biri ama Ata doğduğundan beri izlemiyor diyebilirim. Uyuduktan sonra kanallar açılıyor, taranıyor, bakılıyor vesaire. O kadar... Yazdıklarımız gibi çeşitli uygulamalarımız var. Listelersem eğer:

Çağatay' ın yazıları
Çocukların eline silah vermek yerine zihinlerine bu düşünceyi vermek ( 28 Aralık 2010)

Oyuncaklar ve oyunlar ile bilinçaltı kurgulama (31 Temmuz 2010)

Bilinçaltı kurgulama - subliminal kurgulama (5 Nisan 2010)

Bilinçaltı kurgualam ile çocukların beyni zehirleniyor (30 Haziran 2010)

Benim bir yazım ise burada...

Yukarıdaki linklere göz atıp bakabilirseniz, reklam kuşağı olsun, çizgi film, haberler, diziler ve çocuk filmlerinde aslında hiç de masum olmayan şeylerin döndüğünü görebilirsiniz.

Uygulamalarımız:

Ata' nın olduğu odada tv açmadık.
Uyusa dahi bütün sesleri ve titreşimleri kaydettiği için o odasında uyurken tv normal ses düzeyinin biraz altında açıldı.
Normalde 24 aylıktan önce uzun süre tv pek önerilmiyor.
19 aylık olduğu için günde en fazla 1 saat izleyebilir.
Radyodan şarkılar vb yerine cd den müzik dinletiyoruz.

İstediğimiz kadar steril davranalım, bu bilinçaltı kurgu mesajları heryerde ve heryerden fışkırarak bilinçaltına kazınması çok mümkün. Ama ne azından beyin gelişi için gerekli koşulları sağlamamız gerek anne-baba olarak.

Tv yi en aza indirgemek bunun ilk koşulu olmalı belki de.

Sizce?

Şu aralar bizim başımız Luli ile dertte diyebilirim. Aslında 2 yaş öncesi uzun süreli tv izlemeleri hiç sağlıklı değil. Hepsini birebir kadediyorlar ve bu kayıtlar beyinde fazladan yer kaplıyor. Fazladan yer kapladığı için yeni kayıtlar hatalı ve ya eksik depolanıyor, yani hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı... Ata 14 aylıktı çalışmaya başladığımda. Ben işteyken babası ve evdeki diğer büyükler tv izleterek yemek yedirmişler. O gün bugündür tv hayatımızda.

İçerik çok eğitici, renkli, güzel ama ne gerek var 5 saat izlemeye... Ağzını açıp ayran budalası gibi bakmaya Ata??? Sorarım sana.

Bu akşamdan itibaren anlayacağı kadar basit bir dilde izlemeyeceğini anlatacağım.

Bakalım gelişmeler ne olacak?

29 Nisan 2011 Cuma

Survivor Ata Adil Olsun



Arkadaşlarımız ve ailemiz iyi bilir, Çağatay ve ben televizyon izlemeyen bir çiftiz. (Bu arada kendisi sinemacıdır.) Öyle ki televizyonun günlerce açılmadığı olur. Daha doğrusu şöyle, olur-du. Ata Luli'yi keşfedene kadar. Renkli ve eğlenceli içeriğe bayıldığı için izliyor kerata. Günde toplam 1 saat izleme hakkı var (Her ne kadar 5 saate çekmeye çalışsa da karşı direnişim devam ediyor)

Geçenlerde annemin gelişi ile bizim TV sıkı mesai yapmaya başladı. Haberler kaçırılmıyor, Fatmagül kızımızın suçu neymiş izleniyor, zamanın öyle bir geçişi izleniyor, adını Feriha koydumunun dizisi kaçırılmıyor vesaire. Ama en eğlencelisi Survivormış. Bahsedildiği kadar varmış içindeki tipler. Adını sayamadığım dizileri izlerken resmen baygınlık geçiriyorum çünkü. Aslında izlemek değil benimkisi anneme eşlik etmek. Ancak baygınlık geçirerek izlediğimi çaktırmamaya çalışmak da cabası ha!

Geçen akşam Survivor'ı izliyorduk. İlk defa bir ünlü elenecekmiş. Aman efendim bir telaş, bir heyecan. Sonuna yaklaşırken annem "uykum geldi ben uyuyorum, sonunu sen bana söylersin yarın" demesin mi? Yırttık abicim derken, tamamını izleme görevi bana verilmiş oldu. Pufff!

Sürekli eleştirilen Nihat Doğan' ın salya sümük annesini araması sırasında irkildiğimi hissettim. Ve aklıma Ata geldi.Acaba Ata böyle "ah anam, özledim anam"diye ağlarsa ben ne cevaplar veririm? Farzedelim ki Ata salya sümük zırlayarak bana sms gönderiyor ıssız adadan... Kafamda yazıp oynamaya, gırgır yapmaya başladım.

Yıl 2030:
Ata: Anne ben Survivor'a katılcam.
AA: Dur bakalım, sınavların bitti mi senin?
Ata: Bir engel yok anne.
AA: Hayatın aksamayacak ama ne kazanacaksın bu yarışmadan?
Ata: Hayat deneyimi annnneee! Düşünsene ıssız adada yaşam mücadelesi.
AA: Hah! Aferin oğluma. İstanbul'e doğ, büyü, adalarda yaşam mücadelesi dene. Aferin, aferin! (Yaparım bu dırdırı, hiç şaşmaz!)
Ata: Ama Annee...
AA:Peki, tamam. Git bakalım. Dikkatli ol. Keşke zamanında izci yapaydım seni. Adada rahat ederdin. Basketbol istedin, gitar kursu dedin. Hadi bakalım, hayırlısı evladım.

Ata Ada'da ... 5 SMS hakkı verilir.

Ata SMS1: (Ağlamaklı bir ifadeyle )Annem annem, seni görmeyeli tam 15 gün oldu. Çok özledim. Burada yaptığın yemeklerin kıymetini daha iyi anladım. Evimizi, İstanbul'u çok özledin. Ne alan söyleyeyim hasret kaldım sana annem.

AA SMS1: (Muzip bir ifadeyle) Sevgili Ata'm, güzel evladım.Biz seni yetiştirirken doğal ebeveynlik denen akımı benimsediydik. Belli ki halt etmişiz!:))) Bağlı ebeveynler ve aile bireyleri olsun istedik; bağımlı değil.Kendine gel, adaya koşa koşa gittin evladım. Sakın oralarda annemi özledim diye salya sümük ağlama. Zaten peçetede yok, her defasında elini yüzünü deniz suyuyla yıkamak zorunda kalma e mi çocum sen.

Ata SMS2: Ah, olaydım olaydım, dizinin dibinde olaydım. Bana fırça ataydın. Anneyyyy anneyy, kırdın kalbimiiiiiiiii, gel al gönlümüüüüüü(bu kısım müzikli okunsun lütfen) Ellerinden hsaretle öptüm seni annem.

AA SMS2: Ah Ata Ah! 5 sms hakkını arabeske harcıyorsun ya! Pes yani annecim. Evdeki caz koleksiyonun utansın senin. Piyano konçertolarıyla büyüdün, cazla devam ettin, bak şimdi yaptığına. Bir an evvel elen de gel o zaman. Götür sarmaları dolmaları.

Ata SMS3: Anne olur mu hiç? Biz buraya kazanmaya geldik.

AA SMS3: Sen bunu Fener-Cimbom maçı mı sandın?

Ata SMS4: Anne adada yaşamak, doğada olmak zormuş. Herşeyin kıymetini bir kez daha anladım. Benim canım annem seni çok öpüyorum. Son SMS hakkımı sevgili Duru'ya saklamak istiyorum izninle.

AA SMS4: Evladım biz de seni özledik. Aferin sana, çalış, kazan 1. ol gel. Sana inanıyoruz. Keşke şu smsleri 3-2 bölüştürseydin aramızda :))) 3 tanesi kime diye sakın sorma. Seni çok seven Anan.Öptüm.

:)))
...

Amanın! Ayyyy, yok! Aman aman! Senaryom kendimce komik ama ... Ne Ata salya sümük ağlasın ne de ben fırça atayım :) Oğlum adil biri olsun 5 mesajın ikisini sevgilisine, ikisini bana bir tanesini de babasına göndersin mesela :)))) Sevgilisi de şöyle aklı başında , eğitimli, zeki çalışkan, güzel ve güzel huylu bir kız olsun inşallah,

Amin :)

Formülasyon



Bugün tam 16 gün olmuş, ben hasta olup yataklara düşeli. İlk günden bu yana eşim, Ata' yı emanet ettiğimiz Ayşe Hanım, kayınvalidem, yardımcımız Gülbeyaz hanım (15 günde 1 gelir) ve İzmir' den gelen annem yanımdalar. Ata' nın bakımı, ev işleri, yemek ve ev işlerini bölüştüler.

İlk günlerde öyle bitkin ve halsizdim ki; neyin ne olduğunu anlamadım. Zaman geçip etrafı daha iyi algılamaya başlayınca bir farkettim ki,bölüştükleri işin hepsini ben yapıyordum zaten :)))

Tabi bunu ne zaman farkettim; sorunlar yaşanmaya başlayınca.

Bir baktım Ata sürekli mızırdanıyor. Yemekler yapılıyor ama Ata düşünülerek değil. Ev toparlanıyor ama herşeyin yeri değişiyor. Akşam 8 dedin mi uyuyan Ata 10'lara 11'lere kadar ayakta...

Gülbeyazın 15 günde bir gelip evin temizlenmesine yardım etmesi ve ben okuldayken Ayşe Hanım' ın Ata'ya gelip bakması dışında, bütün bu işleri ben tıkır tıkır yapıyordum. Yardımcı olanlar da haklılar, bu onların düzeni değil. Ssadece eşlik etmeye çalışıyorlar. Ata' yı üzmek, dahafazla üzülmesine izin vermek istemiyorlar. Haklılar işte ...

Ancak kendi kendime bunu düşünmeden edemiyorum; ben bunların hepsini tek başıma yapıyordum. Çalışmadan önce Ata'ya bakan birileri yada ev işlerine yardımcı olan birileri de yoktu. Eminim hasta olan pek çoğunuz bu anlattıklarımı yaşadınız. Eminim her anne evinin işini, çocuğunu, mesleğini vesaireyi tek başına sağlam kotarabiliyor. Eminim...

Vay be!

Öyleyse durumu şöyle formulüze edelim. Mesela ben kendi formülümü yazayım. Eşittirin sol tarafındaki aslında ne kadar kişilik işi idare edebiliyor, kaç kişilik orkestra şefi... O anlamda kullanılmıştır.

Aylin Anne=Annanne+babanne+baba+Gülbeyaz Hanım+Ayşe Hanım

Süper!

Bu denklem bana acayip gaz verdi. Şimdi ayaklanayım da oğlumu kucaklayayım hemen.

:)

Çekilişe katılmayı unutmayın.

28 Nisan 2011 Perşembe

Artık fiziksel olarak anne değilim, ama...

İlk gün:

Bundan 1o gün önceydi; doktora gittim, inceledi, baktı etti ve yapılması gerekenleri anlatırken "artık emziremezsiniz" deyince şoka girip, "durun ben bunu bir düşüneyim" gibi garip bir laf etmiştim. Sanki düşününce anında iyileşecekmişim gibi gelmişti, ne yapayım. Çaresizlik işte. Sonra eşime ve doktorun yüzüne bekıp "ben buna hazır değilim" Ata hiç değil. O ana kadar emzirme odası aramış, 1 metre karelik bir odacığın önündeki izdahamı görüp arkamıza bakmadan kaçmıştık. Bu nedenle Ata hala daha "meme meme meme" diye sayıklıyordu.

Çıktık; meme diye yolda yakamı bağrımı yoldu.
Eve geldik; meme diye üstümü paraladı.
Uykusu geldi ; meme diye ağladı.
Artık dayanamadım ben de ağlamaya başladım. İlaçları içmiştim çoktan. Artık süt veremezdim. Kayınvalidem aldı, kucakladı ve uyuttu.

Akşama kadar ara ara başıma gelip, "anne meme" dedi bir kaç kez. Öpüp koklayıp şakalaştım önce. Kendimi geceye hazırlamak zorundaydım bir yandan.

Dırırırırırımmm! Gece oldu. Oğlum, yavrum, canım, bebeğim "anne meme" diye ağlamaklı bir sesle yanıma geldi. Kucakladım, göğsüme yatırdım. Çok yumuşak bir sesle konuşmaya başladım.
-"Ata'cığım, hatırlıyor musun, bugün doktora gittik. İlaç verdi, artık Ata'ya süt veremezsiniz, ilaçlar yüzünden hasta olur, dedi. Sonra seni kucağına aldı, sevdi, sarıldı" ... Hatırlıyor musun annecim?
-Ata: ( ağlayarak )Doktor..... meme meme memmmmeeee mmeeemmmmmeeeeee
....!!!!

Baktım ki oğlum "ben anlamam! banane! meme!" diyor...

-"Atacım, ağlamakta çok haklısın bir tanem. Ben olsam ben de ağlardım. Ah canım yavrum. Ağlamana dayanamıyorum ama şimdi kollarımdasın. İstediğin kadar ağlayabilirsin. İstediğin kadar bana kızabilirsin. Çok haklısın bir tanem. Kollarımdasın, seni hiç bırakmıyorum. Sana sarılıyorum, seni öpüyorum, kokluyorum. Seni çok seviyorum. Meme vermediğim için seni sevmiyorum sanma. Seni çok seviyorum. Ağla bebeğim, peki... Ağla..."
-Ata: "peki, peki, peki, peki, annnnneeeee, ühüüüü, memeeeeeeeeeee...."

Bu ağlama 15 dakika kadar sürdü sonra uykuya daldı. Sabah kadar göğsümden indirmedim.

İkinci gün

İlk gün kadar net hatırlamıyorum aslında. Ancak her istediğinde doktorun dediklerini, artık veremeyeceğimi, onu çok sevdiğimi... kucağıma alıp sıkı sıkı sarılarak anlattım. Ağlamasını, verdiği bütün tepkileri saygıyla kabul ettim. Gece yine göğsümde ağlayarak uyudu. Ama biraz daha kısaydı belki; fakat ilk günkü gibi derinden sızlatmıştı kalbimi. Sonra aklıma komik tekerlemeler, kısacık bir dandini dandini, ardından apartmanın içinde ve dışında kim varsa uyku yoklaması çekme fikri geldi.

Üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci günlerde bunu uyguladım. Babanne uyumuş, Semen Abla uyumuş, Avukat amca uyumuş, Aysel teyze uyumuş, Dilek Hanım uyumuş, Yelda uyumuş.... apartmanda kim varsa fısıldayarak saydım. Sonra alt kattaki veterinerdeki 10 tane yavru kediye isim takarak şaşmaz bir sırayla saydım. Bıcır uyumuş, gıcır uyumuuuşşş, minnoş uyumuşşş... sonunda bir kaç kez meme isteyip uyumaya geçti. Ama bu formül acayip işe yaradı. Sanırım her defasında memesiz uyuması gerektiğini anladı. Dördünce gece miydi, tam hatırlamıyorum. Kucağıma alır almaz; "Semen???" dedi. Uyumuş Atacığım, "Bababi(babanne)???" "uyumuş" dedim. Sonra bir baktım benim Ata uyumuuuuşşşş. Süper! Bu uyku yoklamasını çok sevdi ve kendini iyi hissediyor. Bu hep birlikte uyuma sloganı çok işe yaradı. Zaten tam zamanıydı.

Son günlerde ise "Atacığım hadi hep beraber uyuyalım" diyorum. Birbirimize sarılıyoruz. Biraz ninni söyleyip ardından kısa bir uyku yoklamasıyla uykuya dalıyoruz. Masaj yapmak da iyi bir formül.

2009 yılının ilk günlerinde öğrenmiştim hamile olduğumu.Hamilelikti, emzirmeydi derken neredeyse dolu dolu 2.5 yıl canımla kanımla sütümle Atacığıma annelik yapmaya çalıştım. Şimdi, artık, fiziksel olarak anne değilim ama Ata' nın kendi kendine uyumaya başlaması ve bunun onda yarattığı olumlu değişimi görmek garip bir gurur veriyor bana.

Annelik böyle bir şey galiba; En ufak şeye sevinmekle başlayan bir kişilik olmak...

27 Nisan 2011 Çarşamba

Benden size bir hediye



Geçenlerde Gün Yayıncılık tan arkadaşımız Orhan ile konuşuyorduk. Pam Leo' nun Çocuklarla El Ele Ebeveynlik isimli kitabını bir okuruma hediye etmek üzere göndereceğini söyledi.

Düşündüm de; bir anneye kendini harika hissedeceği bir kitabı okuma fırsatından daha güzel bir hediye olamaz. (Uzun bir cümle oldu.) Daha kısa bir ifadeyle;bu kitap bir takipçime anneler günü hediyesi olarak gidecek.

Kitabı okuduktan sonra anneliğinizi yaşarken daha rahat ve huzurlu olacaksınız. Buna çok eminim, çünkü bendeki etkisi %100 bu oldu. İçinde işe yarayacak çok fazla bilgi var ayrıca.

İşte bu kitabı takiçilerimden birine hediye etmek istiyorum. 4 MAYIS :) 2011 Saat 19:00 a kadar yorum bırakanlardan arasında çekiliş yapacağım. Şimdiden çok heyecanlı ve bir o kadar mutluyum. Kitap hediye etmek gibisi var mı? :)

Haydi sevgili annelerim...

Türkiye' nin neresinde olursanız olun, kitap sizi bekliyor.

Bol şans ve sevgiler

13-25 Nisan arası

Bu iki tarih arasında çok şey değişti hayatımda. Mutluydum, keyifliydim. Çok yoruluyordum ama bir hayalim vardı. Ona dokunduğumu düşünüyordum. Sonra aniden üşüttüm, devirdi beni. Yattım, dinlendim ama iyileşemedim. Annem geldi... I-ıh. Yok çare olamadı.

Doktora gittik.

Muayeneler, kontroller, şunlar bunlar... Ben hep "iyiyim" palavrasını okudum. Doktora göre dinlenmem gerekiyordu. Bu arada ilaçlar yüzünden emzirmeyi kestim. Öyle ani oldu ki, ikimiz de hala çok üzgünüz Atişkomla.

Emzirmeyi kestim tam 10 gün kıpırdamadan yattım. İyi olacağımı umut ettim. Ancak içimden bir ses işlerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Geçtiğimiz pazartesi günü yine doktordaydık. Yatıp dinleneceksin dedi :) Yine rapor yine rapor.

Hastane odasından şahane (?!) bir İstanbul manzarası

Şimdi iyiyim, yatıyorum. Ara ara kalkıp blog yazıyorum. Bu da iyi geliyor :)

Memeden kesilen Atacığım ın uykuya geçişi değişti. Kendi kendine uyuyor. Çok detaylı bir konu olduğu için bunu ayrı bir yazı olarak yazacağım.

Çok iyi bir doktorum var, çok şükür. Moral verdi hep sağolsun. Onu da ayrıca uzun uzun yazarım.

Fakat Ata' nın kendi kendine uyuyor olması bu şerden doğmuş en büyük hayır gibi geliyor bana. Bir de yattığım dönem boyunca evde kalabalık olmasından büyük keyif alması çok mutlu etti beni.


Aslında anlatacak çok şey var, ççoooookkkk. Toparladıkça ve toparlandıkça yazarım yine ;)

Bu arada, İstanbul Yoga Merkezi bebekler için masaj eğitimi düzenliyor. Etkinliğin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz. Minik bebeği olanlar kaçırmasın derim.

Sevgiler

Negatiften arınma diyeti



Fotoğraf: Çağatay :)
Dün yazdığım ilk yazıda içimdeki ve dışımdaki negatiflerden uzak duruyorum demiştim. Bunun üzerine Sevgili Nilhan, "listesi var mı" diye sormuştu. O ana kadar kafamda bir liste yapmamıştım ama düşünüp neler yaptığımı paylaşmak istedim.

İçimdeki güneş: Güneşi çıplak gözle görebildiğimi hayal ediyorum. Hani şu dijital görüntüleri vardır ya onun gibi. Sapsarı, pasparlak bir güneşin kalbimin yerinde olduğunu hissediyorum. Oradan bedenime ve etrafıma ısı ve ışık saçtığını, hayat verdiğini düşünüyorum. Özellikle gözlerimde ve ellerimdeki enerjiye dikkat ediyorum.
"İşte bu benim ana enerjim, bunu en iyi şekilde harcamalıyım" cümlesini kendime sık sık hatırlatıyorum.

Dinlenmeye ihtiyacım olduğunda ( ki bu aralar tek yaptığım şey bu ) ellerimi kalbimin üzerine koyup bunu hissetmeye çalışıyorum.

Negatif insanlardan uzak duruyorum.

Duramıyorsam, bir konu belirleyip sadece onun etrafında konuşmalar yapmaya özen gösteriyorum.

Sinirlerim gerildiğinde ( ki operasyon ertesinde çok üzgün ve gergindim ) bunu yaşamamın insani bir durum olduğunu ancak kimseye bir faydasını olmadığını düşünmeye çalışıyorum.

Çeşitli duaları tekrarlıyorum. Örneğin büyükannemin öğrettiği "la havle..." başına bir besmele ekleyip 11 defa tekrar ediyorum. Çok iyi geliyor. (Kesin bana büyükannemi hatırlattığı için :)

Su içiyorum.

Kalbimdeki kırıkları, darlıkları, üzüntüleri gördüğümde sanki elime minik bir serçeyi alıp okşarmışsasına hareket ettiğimi düşünüyorum, iyi geliyor.

Ata'ya sarılıyorum. Olabildiğince sık. Hepimize iyi geliyor.

Kocacığıma daha çok sevgi sözcükleriyle hitap ediyorum, Atişko'ma da...

Çiçeklerimle konuşuyorum. İşe yarayacağına çok eminim.

Sevdiğim müzikleri dinliyorum.

Sık sık yüzümü yıkıyorum.

Bunlar 13 Nisan'dan beri yapmaya özen gösterdiğim şeyler. Bu tarihlerde yaşadığım en acayip olay birden hastalanıp yatağa düşmem ve kalkamamdı. Anladım ki enerjimi düzgün harcayamadığım için başıma geldi bunlar.

Gereksiz şeylere bu enerjiyi kaptırarak yok etmenin ve kendimi zorlamanın bir gereği yok diye düşünüyorum artık.

Atacığımla, az ama öz olan dostlarımla, ailemle, sevdiklerimle, çiçeklerimle güzel bir hayat sürmek çok önemli benim için.

Çünkü hayat sevdikleriyle, iyi ve hayırlı işlerle uğraşarak geçince güzel.

Gerisi beyhude.

26 Nisan 2011 Salı

Diren bebeğin direnişine katılın!

Geçen hafta Nurturia'da ööööylece gezinirken denk geldim Diren bebeğe.

5 aylık doğmuştu ve küvözde yaşam mücadelesi veriyordu. Dahası ailesinin durumu masraflarını karşılamaya yetmiyordu. Grupta gördüm ki herkes kendince yardım etmeye çalışıyor. Daha büyük bir çare bulmalı dedim ve bunu yazmaya karar verdim.

Durum şu:
Salman Çetin'in ilk bebeği 5 aylık 630 gr.olarak doğdu 2 aydır Ümraniye Atlas Hastanesinde küvözde yatıyor. Bebeğin organları çalışmadığı gibi pek çok komplikasyon geçiriyor en son gözlerini kaybetme riski olduğundan dün Cerrahpaşa hastanesinde tek gözünden ameliyat oldu 10 gün sonra diğer gözünden olacak.
Devlet erken doğan bebeklerin küvöz masrafını karşılıyor fakat bebeğe sürekli olarak özel ilaçlar veriliyor. Beyindeki kılcal damarlarda sürekli kanama oluyor, böbrekleri çalışmıyor her gün ayrı bir sorunla karşılaşılıyor. Arkadaşımız 680 TL maaşla çalışıyor ve bir ambulans için 500 tl vermesi gerekmiş dün.


Kimsenin böyle bir mücadelede yalnız olmasını istemem, düşünenmem bile bunu. Anneciğinin, babacığının hali nedir, kimbilir :( Yapıalacak çok şey olabilir, Belki gönderilecek 10 tl ile Diren bebeğin direnişine katılabilir, hayata tutunmasına büyük bir katkı sağlayabiliriz.

Diren bebeğin babası Salman bey EDS isimli firmada çalışıyor. İletişim bilgileri web sitesinde mevcut. Bebek Atlas hastanesinde yatıyor.

Haydi durmayın, bu direnişe katılın!!

Nerede kalmıştık?

Yeniden merhaba,

Blogspotun kapatılmasından önce Çağatay' ın blogunda yazmaya başladım. Daha önce de bahsettiğim gibi wordpress beni pek açmadı. Mecburen herkes transfer olunca bile bloglardaki okunmada konusunda birlik bütünlük dağıldı gitti.

Çağatay' ın blogunda yazmaya devam ederken, bir yandan da çok farklı işler, projeler, okul, Ata, dersler, ev, yemek... bin bir türlü işin içinde koşturdum durdum.

ama en sonunda öyle bir durdum ki... 15 güne yakın bir süredir kalk(a)madan yatıyorum. Yorulmuşum... Öyle yorulmuşum ki... Kanamalar, şunlar bunlar... Dün geçirdiim operasyonla bu delicesine olan debelenmeye noktayı koydum.

Bundan böyle aktivite kadar dinlenmeye de zaman ayıracağımdan çok eminim.

Ayrıca "negatiften arınma" diyetine girdim. İçimdeki ve dışımdaki negatiflerden uzak duruyorum. İlla pozitif olacağım diye kasmıyorum. Ancak enerjimi daha da korumaya bakıyorum.

Bu süre içinde Ata'yı memeden kesmeke zorunda kaldık :( Öyle üzgünüm ki... Ancak 19 ay 10 gün süren bu güzel serüven için yaradana şükrediyorum. İsteyen herkese nasip olsun. Bu arada LLLTürkiye' nin çok önemli bir yazısını paylaşmak isterim. Çok özel bilgiler var.

...

Aylin Anne yenileniyor...
Aylin Anne dinleniyor...
Dinlenirken yeniliklere hazırlanıyor. Bu arada Aylin Anne takipçileriyle Facebook'ta paylaşıma devam ediyor. Haydi siz de katılın ;)

...

Sizden bir isteğim olacak.

Tasarladığım blogsal değişiklikler için sizden yardım istiyorum aslında.

Aylin Anne blogunda neler görmek ve okumak istiyorsunuz? Benimle paylaşır mısınız? Sıkça bahsedilmesini istediğiniz konulardan tutun da, renklere, şekillere varıncaya dek, ne varsa... Samimiyetle benimle paylaşır mısınız?

İster yorum yazın isterseniz mail olarak gönderin:
aylinatasagun@gmail.com

Bir de sanırım burada yazınca daha bir "biz bize" havası esiyor, daha samimi oluyor gibi. Kocamin blogunda daha bir resmi hatta epey mesafeli kalınabiliyor, değil mi?

Sevgiler, sağlıklar, güzellikler.