Doğumdan sonra her anne çeşitli duygusal karmaşalar, hüzün hatta depresyon yaşar. Kimi anne kolay atlatır, kimi anne ise psikolojik yardım alarak atlatmaya çalışır. Aklıma gelen soruların hepsini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları uzman doktorlarından Özlem Devrim Özbalaban'a sordum.Hem bir uzman hem de 3.5 Aylık Barış bebeğin annesi olarak sorumlarıma yanıtlar verdi.
İşte ayrıntılar...
1.Doğum yapan bir anne doğumdan sonra kendince çalkantılar yaşar. Siz bu çalkantıyı neye benzetiyorsunuz? Bilimsel olarak nasıl tarif ediyorsunuz? Nedir bu post partum? :)
Postpartum, “doğum sonrası” anlamı taşıyor. Doğum sonrası yaşanabilecek sıkıntı ya da sorunları biraz nedensel biraz da zamansal olarak betimlemek için kullanılan bir sıfat gibi düşünebiliriz.
Sizin de söylediğiniz gibi doğum yapan hemen her kadın bir takım “çalkantılar” yaşayabilir. Bu çalkantılar kiminde büyük dalgalar halindedir, kimisinde ise minik kıpırtılar şeklinde hissedilir yani her anne aynı şiddette yaşamaz. Bu çalkantıyı suya düşen bir nesnenin yarattığı dalgalara benzetebiliriz aslında. Anneyi, yaşamı, kişiliği, sosyal çevresi yani bütünüyle bir gölet gibi düşünelim, ve bu gölete bit taş attığımızı..Bebek, öncesinde yaklaşık 9 aylık bir hazırlık dönemi olsa da annenin yaşamına doğumla birlikte düşüvermektedir aslında..Ve artık o gölet tamamen farklılaşmakta, durağan halini tekrar alana kadar biraz çalkalanmaktadır diyebiliriz sanıyorum. Böyle bir metaforun ardından daha somut örneklere geçecek olursak şöyle diyebiliriz, “anne” olmak yepyeni ve çok çok önemli bir kimlik katıyor kadına..Karı-koca kimliği taşıyan iki kişiden oluşan aileye katılan bebek beraberinde anne-baba kimliğini büyük bir sorumluluk duygusuyla beraber getiriyor. Bireysel olarak yaşanan değişimlerin yanında aile diye adlandırdığımız sistemde de birçok dinamik değişiyor ve bu değişiklikler kiminde iri kiminde ufak çalkantılara neden oluyor. Yeni rollere uyum sağlamak her zaman kolay olmayabiliyor. Kadına geri dönecek olursak hem psikolojik, hem sosyal hem de hormonal değişimler doğum sonrası onu bekleyen çalkantılar gibi görünüyor. Psikolojik derken daha çok bilinçdışı süreçleri kastediyorum. Yani annenin kendi bebekliği, kendi annesi ile ilişkisi, bebekliğine dair sıkıntılar ve bu dönemi nasıl geçirdiği gibi süreçler kendi farkındalığının dışında doğumla beraber canlanıyor. Sosyal derken kastettiğim yeni rollere ve yeni oluşan anne-baba-çocuk sistemine uyum süreci..Eş olan kadın bir de anne oluveriyor. Aile içindeki yazılı olmayan kuralların tekrar yazılması, karı-koca arasındaki dengenin yeni rollerin biçilmesi ve yeni bireyin katılımıyla yeniden kurulması gerekiyor. Hormonal derken ise doğumla beraber, gebeliğin devamı için gerekli hormonlarda ani düşmeyi ve emzirme dönemi için gerekli değişiklikleri ifade etmeye çalıştım kısaca..Bir de bunlara annenin bedenindeki değişiklikler ve bebek bakımı ile ilgili zorlukları da eklersek doğum yapan kadın birçok şeyle baş etmek durumunda kalıyor diyebiliriz. Ama dediğim gibi her kadın bunu kendi koşulları ve çerçevesinde farklı yaşıyor.
2. Postpartum sık görülebilecek psikiyatrik ya da psikolojik sorunlardan bahseder misiniz?
Öncelikle en sık yaşanan durumdan bahsetmek istiyorum kısaca..Annelik hüznü yani postpartum blues…Annelik hüznü, araştırmalar farklı rakamlar verse de anneleri %80’ne varan oranlarda etkileyebiliyor. Doğum sonrası 3. ve 4. günlerde başlayan, ve genellikle 10. gün gibi sonlanan hassasiyet ve ağlamaklı olma durumu gibi tarif edebiliriz annelik hüznünü..Tarifi üstünde geçici bir süreç olarak tanımlanıyor ve ek olarak baş ağrısı, yorgunluk, sinirlilik, huzursuzluk, sıkıntı hissi, endişe hali ve uyku problemleri de tabloya eşlik edebiliyor. Belirtiler hafif şiddette ve geçici olduğu için tedavi gerektirmeyen bir durum ama annelerin bu konuda eğitilmesi ve bu sürecin sık görülen geçici bir durum olduğunu bilmesi önemli..Eğer belirtilerin süresi 2 haftayı geçerse bir psikiyatri uzmanına başvurmak gerekir.
İkinci sıklıkla karşılaşılabilecek sorun ise postpartum depresyondur diyebiliriz. Postpartum depresyon, doğum sonrası başlayan ya da bu döneme kadar uzayan depresif süreç olarak tanımlanabilir. En sık görülen belirtiler isteksizlik, mutsuzluk hissi, kendini değersiz hissetme, uyku bozukluğu, yorgunluk, sinirlilik, iştah azalması, dikkat dağınıklığı, yetersizlik düşünceleri, suçluluk fikirleri ve bebeğin sağlığıyla ilgili veya bebeğe zarar verir miyim şeklindeki kaygılardır. Ağır tablolarda ölüm düşünceleri kliniğe eklenebilir. Yaygınlığı %15 civarındadır. Daha önceye ait psikiyatrik hastalık öyküsü, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, evlilik problemleri, sosyal destek yetersizliği, gebelik sırasındaki olumsuz yaşam olayları, gebelik sırasında depresyon geçirmiş olma, bazı çalışmalara göre şiddetli annelik hüznü yaşamış olma ve bebeğin bakımı ile ilgili zorluklar postpartum depresyon riskini artıran faktörlerdir. Anne eğer böyle bir tablo içindeyse mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurmalı, uygun olan tedavi seçenekleri (ilaç, psikoterapi ya da ikisi birlikte de olabilir) değerlendirilmeli ve zaman kaybetmeden tedaviye başlanmalıdır.
3. Postpartum psikozunun evreleri nelerdir? Nereye kadar normal sayılabilir, hangi noktadan sonra yardım almak gerekir?
Öncelikle postpartum psikozun hiçbir şekilde normalize edilemeyecek bir tablo olduğunu söylemekle söze başlamak isterim. Psikozlar kişinin gerçek ile olan bağının koptuğu, gerçek olan ile olmayanın ayrımını yapma yetisinin tamamen yitirildiği, mutlaka tedavi edilmesi gereken, aksi halde anneye ve/veya bebeğe ciddi zararlar verebilen kinik tablolardır. Fark edildiği anda mutlaka bir psikiyatrist ile iletişime geçilmelidir. Peki nedir belirtileri? Psikoz genel bir kavramdır. Dolayısıyla postpartum psikoz da öyle..Eğer postpartum psikoz bizim iki uçlu bozukluk dediğimiz, halk arasında daha çok manik-depresif hastalık olarak bilinen bozukluğun bir parçasıysa ( ki genellikle postpartum psikoz bu hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar) annede aşırı hareketlilik, çok konuşma, enerji artışı, uykusuzluk, kendine aşırı güven gibi belirtilerin yanı sıra gerçekdışı düşünceler tabloya eşlik eder. Birilerinden kötülük göreceği, takip edildiği, çok önemli görevleri ya da özel güçleri olduğuna dair düşünceleri olabilir. Bu düşünceleri ikna edilemez derecede savunmaktadır. Beraberinde diğer insanların duymadığı sesleri duyma, görmediği görüntüleri görme gibi algı bozuklukları yaşayabilir. Bu durumdaki bir annenin bebeğe de zarar verme riski söz konusudur. Bu nedenle gerekirse hastaneye yatışı yapılarak bir an önce tedaviye başlanmalıdır.
4. Doğum yapan anneye moral vermek isteyen "iyi niyetli" insanların asıl yapması gereken şey nedir sizce, kendi öykülerini anlatıp "takmaaa, geçecek" demek yerine? :)
Öncelikle anneyi sıkıntıya sokan durumu dinlemek gerekir. Bazen içten ve samimi bir şekilde dinlenmiş olmak bile anneyi rahatlatabilir. Dinlerken yargılamamak, ona yapamayacağı önerilerde bulunmamak, başkaları ile karşılaştırmamak gerekir. Eğer annenin eşi, annesi gibi “en yakını” olan kişiler sürecin farkında değilse, onların farkındalıkları artırılabilir. Bir de gerçekçi olmak gerekir tabiî ki..Eğer zor bir bebeği varsa “takma geçecek” demek yerine bebeğinin geçekten zor olduğunu söylemek annenin anlaşıldığını hissetmesini sağlayacaktır. Sizin tabirinizle “takma, geçecek” sözü, gerçekten de geçecek olmasına rağmen o anda annede “kimse beni anlamıyor” hissine yol açabilir..Onun yerine anneyi daha önce zorlayan ama üstesinden geldiği durumlar ona hatırlatılabilir çünkü insanlar genelde zor durumlar yaşadıklarında önceki başarılarını hatırlamakta zorlanırlar…Ya da o anki durumun gözden kaçan olumlu taraflarının altı çizilmeye çalışılabilir, tabiî ki gerçekçi bir şekilde..Yaşam elbette toz pembe bir yağlı boya tablo değildir ama içinde mutlaka pembe renkler de içerir
5. Eşlerin ne yapması lazım peki?
Bu soruya hem bir profesyonel hem de bebeğine yalnız bakan bir anne olarak cevap vermek istiyorum . Eşlerin yapması gereken şeyler yaşanan sıkıntıya göre değişmekle beraber genel olarak eve geldiklerinde anneye biraz nefes aldırmaya çalışmaları gerekiyor. Annelik özellikle ilk zamanlarda 24 saatlik bir mesai ve hiç kimse dinlenmeden 24 saatlik mesaiye dayanamaz. Bu mesaideki dinlenme zamanları babanın sihirli ellerinde diye düşünüyorum. Karı- kocalık rolüne anne babalığın eklendiği bu süreçte anne baba olma pahasına karı-kocalığı unutmamak gerekiyor. Bu nedenle eş ve anne/baba rollerinin dengesini iyi kurmak ve bu dengeyi yakalarken yaşanabilecek iniş çıkışlarda empatik ve en önemlisi HOŞGÖRÜLÜ olmak gerekiyor. Özellikle başlangıçta anneye düşen yük doğası gereği daha fazla olduğu ve anne sosyal ve psikolojik değişimlerin yanı sıra biyolojik anlamda da birçok değişim yaşadığı, bir de %80 lere varabilen oranda annelik hüznü gerçeği düşünülecek olursa babalardan başlangıç için özellikle hoşgörü ve destek beklemek çok da yanlış olmaz sanırım..
6. Önerilerinizi yerine getiremeyen babalar için ne yapmalı?
Tekrar tekrar anlatmalı, durumu anlamaya çalışmaları sağlanmalı..Seçilen dil çok önemli tabiî ki ..Önerileri yerine getirmediği için öfke uyandıran babaya “sen” diye başlayan ve suçlayıcı bir yüklemle son bulan cümleler kurmak yerine “ben” diye başlayan ve o destek olmadığında/ önerileri yerine getirmediğinde nasıl hissettiğiniz ve ne gibi zorluklar yaşadığınızı anlatan cümleler kurmak daha doğru gibi görünüyor. Babada suçluluk duyguları uyandırmak istenilenin aksine talep edilenleri yapmamasına sebep oluyor.
7. Erkekler de depresyona giriyor anladığım kadarıyla, var mıdır aslı?
Tabi ki giriyor. Depresyon kadınlarda daha sık görülmesi, doğum sonrası dönemin depresyon için özellikle riskli bir dönem olmasının yanı sıra depresyon kadına özgü bir hastalık değil..Erkekler de depresyon geçirebilir. Sonuçta doğumla beraber erkek de baba olmakta, bu rolle beraber ek sorumluluklar edinmekte, hayata dair ek kaygıları oluşmaktadır. Dolayısıyla doğum sonrası erkeklerde de depresyon riski artmaktadır diyebiliriz. Özellikle annede depresyonun varlığı babada depresyon gelişimiyle ilişkilidir. Nasıl annedeki depresyon, bebeği olumsuz etkiliyorsa, babanın depresyonda olması da bebeğin davranışsal ve duygusal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
8. Peki lohusa anne depresyona girmiş babayı nasıl anlamalı ve onun için neler yapmalı?
Depresyonun belirtileri genel olarak kadın ve erkeklerde farklılık göstermez. Baba mutsuz görünüyorsa, yüzü eskisi gibi gülmüyorsa, konuşma miktarı azalırsa, daha çok yalnız olmayı tercih ediyorsa, kendine bakımında ya da yapmayı sevdiği şeylere karşı ilgisinde bir azalma varsa, iştah ve uykusunda artma ya da azalma şeklinde bir değişim söz konusuysa, eskiye göre daha sinirliyse ya da daha donuksa, iş performansında bir düşme olduysa….gibi durumlarda depresyondan şüphelenmek gerekir. Eğer kadın, eşinin depresyonda olduğunu düşünüyorsa bunu ona ifade etmeli, onun için duyduğu kaygıyı onunla paylaşmalı ve bir hekimden yardım talep edilmelidir. Tedavi edilmeyen bir depresyon hem depresyonu yaşayan kişiye, hem aileye hem de bebeğe olumsuz etkilerle sonuçlanacaktır.
9. Pratik önerileriniz neler yeni annelere? Mesela kendilerine ne yapmasınlar? Ne yapsınlar?
En sık yapılandan biri olan “kendini sadece anne ilan etme” hatasına düşmesinler. Aynı zamanda bir birey, bir kadın, bir eş… olduklarını unutmamaları gerekiyor. Bir masayı sağlam yapan onun dört ayağıdır. Eğer ayaklardan biri olmazsa masa yine ayakta durur ama daha kolay devrilir. İkisi olmazsa çok daha kolay… Tek ayakla ise zaten devriktir…
Özellikle sadece anne sütü önerilen ilk 6 aylık dönemde çalışmayacak olsalar da bir pompa edinmelerinde fayda var ki gerektiğinde süt sağıp birkaç saatliğine dışarı çıkabilsinler. Eşle romantik bir akşam yemeği fırsatı yaratsınlar mesela..Ya da kuaföre gitmek ve kendilerine bakım yaptırmak için kullansınlar o birkaç saati..Sözün özü “anne” olunca diğer rollerini unutmasınlar..Çünkü bebeğin sadece “anne”ye değil, “sağlıklı ve keyifli bir anne”ye ihtiyacı olduğunu unutmasınlar.
Özellikle doğumdan sonraki ilk zamanlarda ( uyum güçlüklerinin en çok yaşandığı dönemde) alabildikleri kadar destek alsınlar. Destek vermeyi öneren yoksa talep etsinler. Mutlaka taleplerine bir karşılık bulacaklardır.
Kendilerini evlerine kapatmasınlar; fırsat buldukça bebeklerini de alıp bir yerlere gitsinler..Karşı komşuya bile geçmek bir değişiklik yaratır..
Eğer sıkıntı içindelerse, bir sorunları varsa mutlaka eşleriyle ya da arkadaşlarıyla paylaşsınlar. Sorunun bir çözümü o sırada yoksa bile anlatmak rahatlatacaktır.
10. Hamileyken okunmasını önerdiğiniz kitaplar var mı?
Elif Şafak’ın Siyah Süt’ü postpartum depresyonu içten bir şekilde anlatan otobiyografik bir roman…Dileyen okuyabilir..,
Özellikle ilk bebeğinizse içinizde taşıdığınız, bebek bakımı ile ilgili kitapları önerebilirim..Acemilik bazen insanın kaygısını fazlasıyla artırabiliyor..Bir de etraftan bebeğinize nasıl bakmanız gerektiğini söyleyen seslerin yükseleceğini de varsayarsak taze annenin eli ayağına dolanabiliyor Ben kendi adıma “Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler” (Arlene Eisenberg, Heidi E. Murkoff, Sandee E. Hathaway) ve “Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler” ( Tracy Hogg & Melinda Blau) adlı kitaplardan faydalandım. Okuduklarıma kendi içgüdülerimi ve sağduyumu da katarak tabiî ki…
11. Evde günlük hayatın akışı içinde kaybolan eşlere önerileriniz neler olabilir?
Bu özellikle büyük şehirlerde ve özellikle İstanbul gibi bir metropolde yaşayan çiftlerin çok sık düştüğü bir hata sanırım..Hayatın trafiği içinde 24 saat bazen öyle bir dağılıyor ki bu 24 saatten eşler kendilerine 1 dakika bile ayıramadan gün bitiveriyor..Önerim bu noktada özellikle de yoğun bir yaşam trafiği içindeyseniz gününüzü, gününüzü olmasa bile haftanızı ya da ayınızı programlamanız..Bunu özellikle yoğun yaşamı olanlar için öneriyorum çünkü programsızlık hem zamanın boşa harcanmasına hem de bazı şeylerin ihmaline yol açabiliyor. Programlama aynı zamanda ertelemelerin de önüne geçen bir unsur diye düşünüyorum..Bazen de oturup hayatımızı akışını gözden geçirmek, nelere zaman ayırırken nelere zaman ayıramadığımızı da görmemizi sağlar, ve bir anda fark ederiz ki mutfağın düzenli olmasını sağlayacağım derken eşimizle beraber bir film seyretmenin keyfini kaçırmışız..Ya da kapılar artık hiç tozlu değil ama ailecek oynanabilecek keyifli bir saklambaç sadece baba ile çocuk arasında yaşanmış ve bitmiş..Çoğu zaman 24 saatin içine mükemmel bir anne, mükemmel bir ev kadını, mükemmel bir eş, mükemmel bir iş kadını, mükemmel bir baba, mükemmel bir iş adamı, mükemmel bir kocayı sığdıramayabiliriz, ve fedakarlık yapılacak şeylerin önceliğini değiştirmemiz gerekebilir…
12. Hem bir psikiyatrsınız hem de 3,5 aylık Barış bebeğin annesisiniz :) Peki siz bu süreçte neler yaşadınız, kendi deneyimleriniz neler oldu? Yardım almanız gerekseydi ne yapardınız bir hekim olarak ? :)
Öncelikle bebeğime çok istediğim bir zamanda ve onu hayatımıza almaya oldukça hazır olduğumuz bir anda hamile kaldım. Herkes bu kadar şanslı olmayabilir ama bazen kendi şansımızı kendimiz belirleriz. Bu kadar hazırlıklı olmama rağmen başta onu nasıl besleyeceğime dair kaygılarım çok olmuştu. Daha 1-2 aylık hamileyken, ne yemeliyim ne içmeliyim de onu iyi beslemeliyim diye çok endişeleniyordum, ta ki çok sevgili doktorum bana onun henüz bir pirinç tanesi kadar olduğunu hatırlatana kadar..Hekim olmama rağmen sanki unutuvermiştim tüm bildiklerimi ve bu unutkanlık içinde etraftan da gelen “pekmez iç, ceviz ye, süt içiyorsun di mi, yumurta çok faydalıymış, peki balık….” Seslerinin zihnimde yankılanmasıyla kendimi fazlasıyla strese soktuğumu şimdi gülerek hatırlıyorum..Doktorumun belki onun için hiç de önemli ve büyük olmayan cümlesi bir anda getirdi beni kendime ve sonrasında oldukça rahat bir hamilelik geçirdim. Bu noktada doktor seçiminiz önemli bence..İyi bir jinekolog olmasının yanı sıra sizi rahatlatması, güven vermesi ve sizin dilinizden anlaması da gerekiyor. Ben bu konuda da şanslıydım diyebilirim. Doğum sonrası da şansım beni bırakmadı. İyi bir sosyal destek ve iyi bir eş beni bekliyordu. Üstüne de oğlumun bebek değil de bir melek olarak hayatıma girmesini eklersek her şey son derece yolunda gitti diyebilirim. Tüm bu olumlu faktörler çoğu anneyi ziyaret eden annelik hüznünden beni korudu sanırım. Ama her şey tam tersi bir şekilde de seyredebilirdi benim için ve ben kendimi doğum sonrası bir depresyonun içinde bulabilirdim. Ve dediğiniz gibi yardım almam gerekebilirdi ve o zaman tüm samimiyetimle söylüyorum ki kesinlikle yardım alırdım. Çünkü depresyon çok acılı bir süreçtir ve kendi kendine geçmesi beklendiğinde fazlaca yıkımla sonuçlanabilir. Depresyon günümüzde çok dilde olan bir kelime olduğu için bazen günlük hayatın içindeki can sıkıntıları ya da doğal olarak verilen olumsuz duygusal tepkiler depresyon ile karıştırılabiliyor ve gerçek depresyonların da sanki yaşamımızda yapacağımız ufak farklılıklarla geçeceği yanılgısına düşülebiliyor. Bu ufak sıyrıklarla derin yaraları aynı kefeye koymaya benzer. Ben profesyonel anlamda da depresyonun ufak bir sıyrık olmadığını bilen biri olarak mutlaka bir psikiyatristten yardım alırdım ve tedavinin her adımında eşimin de sürecin içinde olmasını isterdim. Çünkü tedavi, depresyonun derecesine göre ilaç tedavilerini de gerektirebilir. İşin içinde emzirme de olduğu için hekimin önerisi doğrultusunda eşlerin ortak kararı çok önemli. Depresyon tedavi edilmediğinde anne ve bebek arasında ciddi ilişki ve bağlanma problemlerine, bebekte depresyona, babada depresyona, evlilikle ilgili problemlere ve yanlış kararlar alınmasına, ve hatta psikoz ve intihara kadar gidebilen sonuçlara yol açabildiğinden mutlaka tedavi ve müdahale edilmesi gereken bir hastalık..O nedenle tüm annelere doğum sonrası depresyonsuz bir yaşam dilemekle beraber böyle bir durumla karşılaştıklarında mutlaka eşleriyle beraber bir uzmana başvurmalarını öneriyorum.
Özlem Hanım, o kadar içten ve yalın anlattınız ki her şeyi verdiğiniz bilgiler beni çok aydınlattı. Bir anne ve bir uzman olarak konuşmanız bizim gibi acemi ve yeni annelere fazlasıyla ışık tutar diye düşünüyorum.
Peki size özel olarak danışmak isteyenler nasıl iletişime geçebilirler.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde psikiyatri uzmanı olarak çalışıyorum.
Kurumumun tam ismi ve bölümüm ise şöyle: Uzm. Dr. Özlem Devrim BALABAN Bakırköy Prof.Dr.Mazhar Osman Ruh Sağlığı Sinir Hastalıkları Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
12. Psikiyatri Kliniği’nde beni bulabilirsiniz
Uzm.Dr.Özlem Devrim Özbalaban
Herşey için çok teşekkür ederim ve size meleğiniz Barış bebek ile, sevdiklerinizle mutluluklarla dolu bir ömür dilerim.
:) Şimdiki insanlar bir garip.Hepimiz bir acayipiz.Hiç savaş zamanı çocuk doğurananalar depresyona girmemiş bu nasıl oluyor yaaa? :D Şimdi biz< gençler piskopatız ,analarımız depresyonda babalar bi acayip.:D
YanıtlaSilHerzamanın kendince bir hastalığı var. O zamanlarda insanlar daha farklı şeylerle mücadele ediyordu, şimdi ise rahatın verdiği hastalıklar sözkonusu. Bilirsiniz, refah arttıkça depresyon da artabilir.İlginç bakış açınız için teşekkürler
YanıtlaSilİnsan depresyona girmek isterse o kadar çok sebep varki etrafta. Çocuk doğur depresyon,okul yada iş hayatında bişiler olsun depresyon,sevgilinden ayrıl yine depresyon.Huzur batıyor gibime geliyor bazen ama bilmiyorum ya. Henüz çocuk doğurmadım kendim 17 yaşındayım birçok depresyonla uğraşıyorum. Zamanında başka hastalıklar vardır ama çocuk doğuran kadın ertesi gün tarlaya bahçeye gidiyordu asıl onların depresyona girmesi gerekirken şimdiki modern analar en modern hastanelerde doğuruyor evde bakıcı hizmetçi yada anası danası olmasına rağmen herşeye bahane isyan çıkartıyorlar.Kaynanam şöyle dedi,çocuğma kimse karışmasın herşeyi ben bilirim modunda millet .Neyse konuyu çok uzatmayayım ama şahsi fikrim'' depresyona girmek istersen sebep çok,:)''
YanıtlaSilYorumunuzdan yazıya söyle bir göz gezdirdiginizi anliyorum sevgili Ashley.zira 2.soruyu okusaydınız sizin bahsettiginiz herseyi depresyon olarak algılamayla ilgili bir uzman görüşü edinirdiniz.:)
YanıtlaSilİnternete benim gibi 1 gb'lık vodem net'ten bağlananların hiçbri bu kadar uzun yazıyı okuyamaz ki :)Siz yazmışsınız bende göz gezdirip yorum yaptım fikrimi söyledim.
YanıtlaSilözlem çok yakın arkadaşımın ablası,benden önce röportaj yapmışsın kıskandım:))çok güzel olmuş,eline sağlık.
YanıtlaSilSevgili çokoprenses, çok teşekkür ederim. Beğenmene sevindim.belki sen daha iyisini yaparsın diye düşünmeden edemiyorum :) Sevgiler
YanıtlaSil