28 Temmuz 2011 Perşembe

Süpriz

Blogumu blogspottan .com ' a taşıdım :)

Artık yeni adres: aylinanne.com

Beklerim

Mutlu ve Direnen Anne Olmak

İnsanın yaşadığı şey çok olunca yazacakları da bol oluyor. Son günlerde İzmir'de tatilde olduğumuz için epey plansız programsızız. Bu nedenle düzenli olarak yazamıyorum. Zaten tatillerde oturup düzenli olarak iş yapılmaz diye düşünüyorum. Kafaya estiği gibi yaşama özgürlüğünü bir nebze olsun bu zaman diliminde gerçekleştirmiyor muyuz?

Şu da var: düzenli olarak yemeye, içmeye, kitap okunmasına, resim yapmaya, parka gitmeye ve banyoya alışmış bir minik adamla yaşıyorsanız, evet, düzenli olarak iş yapmaya devam edersiniz.

Sabahları yine 6 da ayaktayız. Kahvaltıdan sonra dedesiyle oyun oynadığı için son derece mutlu. Oyun ki ne oyun... Dünyadan kopup ayrı bir boyuta geçiyor her ikisi de. Ben böyle candan yürekten oyun oynayan bir dede çok az gördüm. Oğlum Ata, çok şanslısın, kıymetini bil, diyorum sürekli. Akşam olunca parka gidip, evin bahçesinde keşfe çıkıyorlar. Bütün bunlar ayrı bir yazı konusu tabi :)

Kuzen Ebru ile oyun oynuyorlar, eğer dede yoksa. Ablasıyla oynarlarken öyle tatlı ki miniğim... Bugün ona "cannım" deyip gözlerini kısarak gülümsüyordu. Kelimeler kifayetsiz.

Annannesine koşarak sarılıp başını yaslıyor ya... mest oluyorum. Sonra yengesi ve dayısıyla her akşam yemeğinde kıkırdaşması apayrı bir mutluluk kaynağı. E, ben de bu sayede epey hafifledim anlayacağınız.

O mutluysa ben de mutluyum.

Ah! Tabi kantara çıkınca öyle değil. İzmir semalarına inerken 59 kilo olan bendeniz, annemin, kuzenlerimin, halamın ve bilumum akrabamın "ye, ye , ye" ısrarıyla 3 günde 1 kilo almışım. Bugün hemencecik kısa bir birifing verdim naçizane :P

Birileri bu çılgıncasına yiyen hanımlaraşeker ve işlenmiş karbonhidratların zararlarını yeniden hatırlatmalıydı. Hepsi zehir gibi biliyor neyin ne olduğunu aslında. Ancak uygulamada aksaklıklar var ne yazık ki.

Artık gece yarısı dondurma yenmiyor evde. Yemekten 2 saat sonra meyve yeniyor. Tam tahıllı ekmeğe geçildi. Börektir, çörektir... bebeler için hazırlanıyor.

Oh be!

Böyle sürsün bu sükunet ve de zihniyet. Yoksa hepimizin dalağı, ciğeri erken emekli olacak.

Bakalım haklı direnişim ne kadar sürecek ve ne kadar destek görecek?

24 Temmuz 2011 Pazar

Bıraktım

Geçenlerde anne bloglarını okurken ekoanne' nin son yazısında okuyunca şöyle bir durdum, bir daha okudum, sonra bir daha okudum. Anladığım halde yine okudum. Toz şeker gibi dağılmış olan beslenmemi adam edecek bir yazı olunca, hızımı alamadım, bir daha okudum. Ara ara açıp okuyorum hala daha...

Hatırlarsanız, yorgunluk, kas ağrısı, unutkanlık, depresyon gibi şikayetlerimin asıl nedeninin magnezyum, folik asit, b 12 eksikliği olduğunu yazmıştım. Bilgileri topladıkça daha iyi kavrıyorum niçin böyle olduğunu. Hamur işine yüklenen, sürekli ekmek, açma, börek ıvır zıvır yiyen ben, mineral ve vitamin rezervlerimi hızla tüketmiştim. Hafıza ve dikkat sorunlarımı da eklersem 2. aşamaya kadar gelmiş bir tüketimden bahsediyorum burada. Sürekli işlenmiş karbonhidrat tüketimi hızla tükenmesine sebep oluyorlardı.



Geçen hafta kaç tane doktora gittim, muayene oldum. Sorular sordum, yanıtlar aradım. Yahu bu doktorlar nasıl beslendiğimizi niçin sormaz,bilgi vermez anlatmaz, arayıp bulmak hep bize düşer. İnsan sağlığı 5 dakika ilgi ve muayene ücretine mi bağlı yani! Daha önce karar verdiğim gibi: uzman bir diyetisyene giderek bilgi alacağım. Başka seçenek kalmadı.

Neyse.

İşlenmiş karbonhidratları yazıyı okur okumaz attım hayatımdan. Sanki daha önce hiç bilmiyormuşum da yeni haberi olmuş biri gibi tepki vermem çok garip. Ama sanırım bilinçli olarak tekrara ve daha bilinçli bir bakışa ihtiyacım vardı. İyi oldu sevgili ekoanne sağol, varol, nurol. Kendisi dikkat etmeye başladığından beri -ki 2 çocuk annesidir- 7.5 kilo vermiş. Bravo doğrusu. Müthiş gaz verdi bana anlattıkları. Bakalım ben ne kadar kilo vereceğim?

2 gündür dikkat ediyorum. İşlenmiş karbonhidrat almayı bıraktım. Sabah, öğlen ve akşam 1 dilim ruşeymli ekmek dışında işlenmiş karbonhidrat denen zımbırtıdan uzak duruyorum. Magnezyum ve b12 için ruşeymli ekmek iyi bir kaynak aynı zamanda. Börek, çörek, pilav, makarna yok. Şeker, asitli içecek, cips, kahve, tadlandırıcı zaten yoktu.



Doğada az bulunan şeker, un ve tuzu az ve dikkatli tüketmek gerekiyor. Bol bol meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek gerek klişesinin neden bu kadar "hayati" olduğunu bile bile bir kez daha kavrıyorum.

Peki, 2 günde ne değişti?

Hafifledim :)

Bakalım İzmir' e annemin evine gidince neler olacak? ;)

21 Temmuz 2011 Perşembe

Çizgi filmlerde siyaset ve ırkçılık




İki gün önce öğle saatleriydi. Meyve tabağı hazırlamak için mutfaktaydım. İçeriden Ata' nın panikle beni çağırdığını işitince koşarak yanına gittim. Nasıl olduysa benim akıllı oğlum açık olan Luli'yi değiştirmiş bambaşka bir kanala geçmişti. Ekranda bir çizgi film vardı.

Bir asker...
Başındaki şapkasında bir bayrak ...
Omzunda bir roketatar
Hedef aldığı şey ise top oynayan çocuklar.
Eyvah çocuklar ıvuracak, hemen kanalı değiştireyim derken, güm diye çocukların topunu vurdu.
Fonda gerilimli bir müzik...
Kötü kötü kahkalar atan bir asker,
Ağlayan çocuklar.

Kısacası yönüyle dehşet bir çizgi film. 2 dakika bile sürmeyen izleme süresinde olan biten buydu. İzlemesin diye Ata'yı kucağıma alıp televizyona sırtını çevirmiştim.

Hemen kanalı değiştirdim ancak tam 2 gün oldu, hiç aklımdan çıkmıyor.

Sorumlar soruyorum sürekli...

1.Bir ulusun yaptıklarına karşı olunabilir, sevilmeyebilir. Ben de onaylamıyorum çoğu şeyi. Ancak o ulusun yaptığı çirkinlikleri çocuklara anlatmanın yolu bu mudur?

2.Küçücük beyinlere savaş yerine barış anlatılmalıyken, neyin nesi bu kötü asker ve roketatar?

3.Bu çizgi filmi yapanların amacı nedir?Yüzyıllardır bitmek bilmeyen bir kavga için yeni militanlar mı yetiştirilmek isteniyor?

4.Niçin yetişkinler çocukları serbest bırakmazlar ve illa ki kendi inanışlarını kopyalayıp yapıştırmak isterler?

5.Rtük ne diyor bu işe?Ülkemizdeki çizgi filmleri, çocuk yayınlarını "gerçekten" denetleyen birileri yok mu?

6. Ya daha berbat bir sahne denk gelseydi... Ekran başındaki binlerce miniğin yaşadığı travmanın hesabını kim ödeyecek?

7. Çocukların tv izlediği bir saatte ırkçılık, şiddet, siyaset içerikli çizgi filmleri yayınlandığından kimsenin haberi yok mu acaba?

8. Bu ülke ne zaman kendi özdenetimini sağlayacak????

9. Savaşın, nefretin, kötülüğün propagandasını yapmak kimin işine yarar?

10. Bugün roketatarla çocukların topunu vuran askeri gören, yarın eline tabanca alıp adam öldürmez mi???

Kanal yöneticileri, film yapımcıları... Durun ve düşünün! Yaptığınız küçük çocukları şiddet meraklısı yapmaktan bir adım öteye gitmeyen şeyler. Politik meseleler ve savaşlar küçük çocuklarla çözülmez. Savaşı değil barışı anlatın ki gelecekte barış adamı olsunlar.



Barış ve selametin yolu eli silahlı kötü adamları göstermekten geçmez.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Ata' nın doğumundan bugüne kullandığım ürünler -2

Tupperware Suluk:
Anne memesini andıran çocuk dişlemediği veya parçalamadığı sürece akıtmayan, damlatmayan suluk. Çok tavsiye ederim. Diğer özelliği de içinde kötü petrokimyasalların olmayışı. Suyla çözülen zararlı plastik maddeleri sağlığı tehdit ediyor biliyorsunuz. Pet şişe yada herhangi bir suluk kullanmak yerine bu suluğu kullanmak çok iyi olabilir.


Tupperware Çatal Kaşık:
Sulukta olduğu gibi BPA free olup kötü ve kanserojen petrokimyasallar olmadığı için gönül rahatlığıyla bebeğimin beslenmesinde kullandım. Kullanıyorum. Özellikle çatalını Ata çok rahat kullanıyor. Kaşıkta minik bir sorun var. Sapı ucundan çok ağır olduğu için pat diye ters dönüp düşebiliyor. Yemek sırasında fazladan silme mesaisi yaşatıyor. Keşke daha hafif olsaymış.


Baba sling:
Birbirinden farklı taşıma seçenekleriyle Ata'yı bunda taşıdım. İlk aylar çok keyifliydi özellikle. Sling arayanlara özellikle tavsiye ederim. Dışarıda rahatça emzirmek bu sling ile çok mümkün.


Baby Björn Yazlık Kanguru:
Ata'yı sıcak havalarda bu kanguruyla taşıdık. Hava alması, yıkanabilir olması ve ergonomik oluşu nedeniyle çok rahat etmiştim. Neredeyse 9-10 kiloya kadar taşınabiliyor.

Tupperware suluk:

Chicco Trio Auto Travel Sistem:
Doğumdan itibaren arabada taşımak için kullandığım ana kucağını pusete monte edip taşıdım. Diğer parçası olan living portbebe ise 6. aydan sonra yaptığımız uzun seyahatlerde rahatça uyumasını sağladı. Puset ise oldukça kullanışlı.Baston puset oluşu, ayarlanabilir kollarının olması, soğuk havalarda örtecek ve yağmurdan koruyacak aparatları ve her parçasının yıkanabilir olması nedeniyle çok rahat etmiştim. Bugünlerde satmayı düşünüyorum. Almak isteyenler bana mail atabilir.Fotoğrafları aşağıdaki gibi






Weewell Telsiz:
Uyuduğunda kapıyı kapatıp işe güce dalmam gerektiğinde yanımda bulundurduğum bir üründü. Çok basit bir kullanımı var ve arkasındaki kancasıylayatağının bir kenarına iliştirebiliyordum. Yastığının yanında yer kaplamıyordu. 1 yaşından sonra pek kullanmaz olduk, çünkü Ata "anneeee" diye çığırmayı şahane bir şekilde başardığı için sesini telsize gerek kalmadan bana duyuruyordu :) İlk bir yıl çok işe yaradığı kesin. Tavsiye ederim.


İkea Mama Sandalyesi:
Uzun uzun yazmaya gerek yok: her eve lazım. Praik, ergonomik, yıkaması, temizlemesi kolay... E, daha ne olsun.


Kraft Mama Sandalyesi:
Biz katı gıdaya 5. yada geçtik. Henüz dik oturtmadığımız için bu mama sandalyesi sayesinde geriye doğru yatırarak rahat bir duruşla yemeğini yedirmiştim. Başını arkaya dayayabildiği için ve ayaklarını rahatça uzatabildiği için hala bu sandalyeyi tercih ediyor. Ancak yaz aylarında çok terletiyor. Başına ve sırtına havlu sererek oturtmak lazım. Bu ürünün tek devavantajı o. Kolay silinebilen bu sandalye katlanabiliyor ve o zaman daha az yer kaplıyor.


İkea Mammut Sandalye:
Hamileyken almıştım. Rahatça oturup ayakkabılarımı giyebiliyordum. Girişteki kırmızı duvar süslerimizin altında çok şirin durmuştu. Ata'cım da çok sevdi bu sandalyeyi. Bugünlerde lavaboya uzanıp ellerini yıkamak ve dişlerini fırçalamak için bunu kullanıyor. Dışarı çıkarken ise üzerine oturup keyifli keyifli bizi beklediğini görmek mutluluk verici :)


Funnababy sünger koltuk:
Tv izleme koltuğu olarak kullanıyor. Odasında durduğu zaman ise oturup kitap karıştırıp gitar çalıyor, genç delikanlı :) Yıkaması kolay, ergonomik ve üzerindeki deseniyle çok sevimli bir koltuk. Almayı düşünenlere tavsiye edebilirim.

Konumuz:tuvalet eğitimi

Tuvalet eğitimi denince sanki planlı programlı, verilen bilgilerden sonra hemen bebek tarafından uygulanacakmış gibi bir şey anlaşılıyor. Sanırım burada kullanılması gereken kelime "süreç". Tuvalete alışma süreci desek daha uygun olur gibime geliyor. Annenin daha az stresli ve çocuğun daha uyumlu olabilmesi adına bu gerekli sanki...

Bugünlerde Ata'yla akran çocuğu olan hangi anneyle karşılaşsam konuştuğumuz tek konu tuvalet. Cebimde ne varsa paylaşıyorum yüzyüzeyken. Şimdi hepsini derleyip yazılı olarak paylaşmak isterim.

Eğer anal dönemin sorunsuz, tuvalet eğitiminin en az stresle gerçekleşip yaşanmasını istiyorsak dikkat etmemiz gerekenler var. Önce çeşitli kavramları dizelim.

- Türe özgü hazır olunuşluk kavramı: Örneğin insanoğlu en erken 9-10 aylık olduğunda ayağa kalkıp yürüyebilir. Kuşlar belli bir olgunluğa erişmeden yuvadan uçamaz.. vb gibi.

-18-24 ay çocuğu: Bu çağın en büyük özelliği agresif inatçı olmaları, daha hızlı yürüyebilmeleri, koşabilmeleri, cümle kurabilmeleri, bağımsızlık duygusunu yaşamaya başlamaları, ben, bu benim, ve hayır kelimelerini çok sık kullanmalarıdır. Dr. Harvey Karp bu bu aylardaki çocukları neandertal çağdaki adamın düşünüş biçimiyle yakınlaştırır. Neandertal adamın tuvalet konusundaki en büyük özelliği ise; evinin bir köşesinde, gizlice ve sessiz sessiz tuvalet işini halletmesidir. Bu aylardaki çocuklar bu nedenle çişini kakasını haber vermez diyor Dr. Karp. Türe özgü hazır oluş gerçekleştiğinde haber verir ve hatta gidip tuvaletini yapar diyor.

Ata 22 aylık minik bir adam. Tuvalet konusunda denediğimiz şeyler vardı. Örneğin kakasını çöpe atmadığımı, sakladığımı söylemiştim 15. aylarda. Bu onun bana güvenini sağlamak içindi. İleride çişi ve kakası geldiğinde, onun bu değerli "şeylerini" alıp yine ondan uzaklaştırmayacağımı bilmesini istedim.

Anal dönem çok zor bir dönem, hocalarımızın anlattığı kadarıyla. Bu dönemde oluşacak kompleksler çocuğun ileride hayatını olumsuz yönde etkileyebilir. Aile aşırı baskıcı bir tutum sergilediği takdirde çocuklarda saldırgan davranışlar, öfke patlamaları, bağımlılık, titizlik ve aşırı inatçı olmak gibi şeyler ortaya çıkabilir. Tabi burada bahsettiğim süre ertesi gün değil ergenlik ve sonrası ...

Tekrar Ata'ya dönelim. Ne alemdeyiz? 22. aya gelene dek sabahları ve akşamları düzenli olarak çiş ve kaka için oturttuk. Sohbet ettik, şarkılar söyledik. Bazen bu hoşuna gitti, bazen hemen bitsin istedi. Çoğu zaman bakıcısı Ayşe hanım'a "çiş yapalım" dedi. Çişe gidildi 1 kaşık çiş yapıldı veya yapılmadı. Bu arada sıcaklar bastırınca bezden bunaldı ve bağlatmak istemedi.

Ben de herşeye hazırladım kendimi ve evde mümkün mertebe bezsiz gezdirdim. Çoğu zaman çişini ve kakasını yaptıktan sonra haber verdi Ata. Bu bence çok normal. Çünkü henüz dil ve kavram gelişiminde "gelecek" ile ilgili birşey yok ki... Olup biteni anlatıyordu şimdiye dek. Baba geldi, anne gitti, güneş battı, su içtim... gibi Bu nedenle ondan "şimdi" ve "gelecek" ile ilgili birşey söylemesini bekleyemem. Örneğin dün sadece şortuylaydı. Mutfakta meyve tabağını hazırlarken beni telaşla "anne! anne! canımmm, cannnımmmm!" diye çağırdığını duyunca koşarak geldim ki ne göreyim. Benim beyaz koltuklar olmuş kahverengi :) Ata'cığımın yüzündeki korku, mahçup bakışlar, telaş ve utanmayı size anlatamam. Yapmıştı, haber verecekti ama heryerin batmasından öyle rahatsız olmuştu ki... Önce kocaman yutkundum manzarayı görünce, sonra Ata'yı kucaklayıp banyoya götürürken "Bunlar olur Ata'cım, hiç sorun değil. İstersen kaka yapmaya başlayınca beni yanına çağır. Ama üzülme. Sen yaparsın, hepsini söyleyeceksin. Sana inanıyorum" Anlasa da anlamasa da bunları söyledim. Banyo yaptırırken üzerinden akan kirler mahcubiyetini daha da arttırdı. Sanki çok kötü bir şey yapmış gibi üzügün bir hali vardı. Yine, "suyla temizlenmek ne güzel, la la lal lal laaa :))) Bak artık daha rahat hareket edebileceksin canikom" dedim bol bol. Buna rağmen gece uykusunda "anne kaka yaptım" diyerek ağlamaya başladı.

Ne kadar hassaslar, dikkat etmeye rağmen hasarsız olmaması mümkün değil demek ki...



Her öğrenmenin beraberinde bir "kırılma" getirdiği açık bir gerçek sanırım.

Şimdiye geldiğimiz nokta bu. Eminim ki 24. ayda ve devamında Ata geldiğinde söylecek yada düzenli olarak oturmaya daha kpolay uyum gösterecek.

Gerekli şey biraz zaman biraz da sabırdır diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

19 Temmuz 2011 Salı

Magnezyum, B12, Folik Asit Yetersizliği ve İlaçlarım

Uzun süredir halsizlik, yorgunluk, uyku sorunları, baş dönmesi, çarpıntı ve benzeri bir dolu şikayetle yaşıyordum. Hepsini yaşadığım depresyona bağlayıp sürekli olumlu telkinlerle ayakta durmaya çalışıyordum.

Meğer durum başkaymış annelerim.

Sabah uyandığımda ayaklarımın üstüne basmakta güçlük çekiyordum. Geçen hafta bu tür şikayetlerim şiddetlendi ki, ciddi ciddi yürüyemez oldum. Kaslarım tutulmuş, ayaklarım birbirine dolanır olmuştu. Bir kaç gün kıpırdamadan yatıp iyileşemeyince anladım ki bu işte bir iş var. Nörolojiye gittik. Testler ve tahliller sonunda anlaşıldı ki sebep alt sınırda seyreden magnezyum, b12 ve folik asit miktarı. Hemen takviye yazdı doktor. Aklıma "20 aya yakın bir emzirme süreci yaşadım, onun etkisi var mıdır" diye sordum. Doktor "çok fazla etkilemez" dedi. "İyi de ben kendini sürekli ihmal eden biriyim, takviye ilaç almadım ki..." dedim. Cevap olarak "Etkilemeeeezzz" demesin mi???! Uzatmadım.



Ama ilk fırsatta okudum araştırdım. Adım gibi eminim ki, sebebi uzun süre emzirmeyle vücuttan eksilen mineral vesaire kaybı. Yerine yenisi koy(a)mayan ben artık neredeyse kötürüm olmuştum. Sorun buydu bence. Emzirme döneminden sonra da homini gırtlak yemeye devam ettiğimi görenler bilirler. Demek ki takviye almaya ihtiyacım varmış, dengeli değilmiş beslenme biçimim. Uzmana danışsaymışım keşke.

Daha bilinçli ve sağlıklı bir anne olmak zor değil aslında. Emziriyorsanız aklınızda bulunsun;Beslenme ve Diyet UZmanıDilara Koçak yazmış.
Emziren Annenin Beslenmesinde Dikkat Etmesi Gerekenler.

Vücudunuz 1 ml süt salınımı için yaklaşık 7 kalori harcar.

  • Protein yeterli miktarda alınmalıdır. Özellikle balık haftada en az 2 kez tüketilmelidir.

  • B12 vitamini süt verimliliği için önemlidir. En iyi kaynağı ise, yağsız kırmızı et ve yumurtadır.


  • Kalsiyumun yeterli alınması, annenin kemik sağlığı için önemlidir. Kadınlardaki osteoporoz riski unutulmamalıdır.


  • Folik asit gebelik döneminde olduğu kadar, emzirme döneminde de önemlidir. Yeşil yapraklı sebzeleri bol yemek gerekir.


  • B vitamini tüketimi de yeterli olmalıdır. Bunun için tam buğday, bulgur ve kuru baklagiller tercih edilebilir.


  • Magnezyum ve çinko her kadın için yaşamın her döneminde önemlidir. En iyi kaynaklarından biri ise fındık‘tır


  • D vitamini anne sütünde yeterli değildir. Bebeğe yapılan takviyeye rağmen, güneşli havalarda her gün 15-20 dakika açık havaya çıkarmak, bu vitaminin sentezi için faydalı olur.


  • Kompostolar şekersiz hazırlanabilir. Bunun için meyvelerin doğal şekeri yeterlidir.
    Demir eksikliğiniz varsa, meyve sularına pekmez veya kuru üzüm ekleyebilirsiniz. Basit şeker tüketmeniz gerekli değildir.


  • Tatlı yemek isterseniz, gaz yapmayacak şekilde sütlü tatlıları tercih edebilirsiniz.
    Süt protein, karbonhidrat ve kalsiyum açısından ideal dengeye sahiptir ve emzirme döneminde süt tüketmeye özen göstermeniz gerekir. Gaz yaparsa, laktozsuz sütleri tercih edilebilirsiniz. Probiyotik ve prebiyotikler de kullanılabilir.


  • Bilimselliği kanıtlanmasa da soğan, ısırgan otu çayı ve malt, süt salınımına genelde pozitif etki yapmaktadır.


  • Emzirse de emzirmese de bir annenin, yetişkin her kadının risk altında olduğu durumlarmış bunlar. Bahsettiğim şeylerin eksikliği küçümsenecek boyutta şeyler değil anlaşılan.
    Peki magnezyum eksikliğinin belirtileri nelerdir? diye soracak olursak:

    Uyuşukluk, uyuzluk, sinirlilik, çarpıntı, dikkatsizlik, kaslarda kramplar, dalgınlık, uyku sorunu, iştahsızlık (bu bende pek olmadı çoğunlukla öküz gibi yemek yeme atakları yaşadım) tansiyonun yükselmesi, kalp çarpıntısı, depresyon, anksiyete, çok daha yüksek dozda magnezyum noksanlığı ölümle bile sonuçlanabiliyormuş.Okumak isterseniz işte hepsi burada Videolu anlatımı ise burada

    B12 eksikliğinin belirtileri nelerdir? Onu da araştırdım. Şöyle:
    Unutkanlık, yorgunluk, çökkün ruh hali, depresyon, el ve ayaklarda uyuşma, çarpıntı, nefes darlığı, kilo kaybı... gibi Konuyla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgiyi buradan alabilir, videolu anlatımını buradan bulabilirsiniz.

    Folik asit eksikliğinin belirtileri nelerdir?
    B12 nin hemen hemen aynısı. Depresifim, yorgunum, ay uykum var, bugün ne uyuzum, aç değilim, sersem sepetim. Öyleyim, böyleyim... Hamilelerin folik asit takviyesi yapması şart üstüne şart yoksa spina bfida oluşabilir, aman dikkat.

    Ne yapmalı ne yemeli?

    Liste bulmak mümkün belki ama onun yerine diyetisyene gidip bütün bu eksiklikleri takviye etmenin en profesyonel yolunu seçeceğim. Çünkü kan değerlerimde sadece bu üçü, yani: magnezyum, b 12 ve folik asit düşük. Uzmanın önereceği besinler ve takviyelerle yoluma devam etmek bence en akıllıcası.

    Uzun lafın kısası, ben ettim siz etmeyin sevgili anneler. Beslenmenize çok dikkat edin, kan değerlerinizi ölçtürün, emzirirken takviye almayı unutmayın. Bunca şeyin eksikliği yorgun ve gergin bir anne olarak geri dönüyor. Ata'cığıma ve öğrencilerime karşı herzaman sakin ve sabırlı olmaya özen gösteriyorum iş yetişkinlere gelince öyle olmuyordu vallahi. En ufak şeye dahi sabredemez yada hayattan bir şey anlamaz olmuştum. -Di'li geçmiş zaman kullanıyorum farkındaysanız çünkü takviyeleri almaya başladığım günden bu güne olumlu yönde çok şey değişti. Umarım bir daha kendini ihmal eden enne modeli olmam, dikkat ederim.

    Bir daha yazayım, ben ettim, siz etmeyin, kendinizi ihmal etmeyin.