29 Kasım 2010 Pazartesi

Acaba özledim mi?Bugün düşündüm de...

Bkz:Küçük şeyler,büyük mutluluklar

Bu akşam bir arkadaşım ziyaretimize geldi.Sohbet ve oyun arasında "arada bana bırakın, siz gezin" dedi bir kaç kere.Tabi top peşinde veya legolarında ardında karıştı gitti sözlerin hepsi ama uyku öncesi aklımda bir yerlere iliştiğini farkettim ve düşünmeye başladım.

"Acaba ben bir anne olarak çocuksuz yada bekarlık günlerimi özledim mi?" O günleri hatırlamakta güçlük çektim ilk saniyelerde. Sanki hiç yaşamamış gibiydim. Beyin kimyam bu derece annelikle dolu dolu olduğuna göre samimiyetle "o günleri aramadığımı söyleyebilirim" kendi kendime o zaman dedim.

Sonra bekar veya yeni evli bir öğretmen olduğum günlere döndüm içimde.Aslında hayat ne zormuş o zaman. Yalnızmışım mesela bekarken. Eşim hayatıma girince çok şey değişmişti, daha fazla yaşadığımı hissetmeye başladım aslında, fotoğraf çekerken, gezerken, kediciklerle oynarken. Çünkü hayatının her anı (spor saatleri hariç) işle dolu dolu bir bekardım ben.

Okulda öğretmenlik,
Gazetede editörlük,
Eğitim Bilimleri Derneği Başkanlığı,
Haber 24 te yazarlık derken zaman su gibi akıyordu. Fakat bir fark vardı. Zamanı su gibi içtiğimi hissediyordum o sıralarda. Her anım bir işle doluyken dakikaların nöronlarımı daha kaliteli bir şekilde titreştirdiğini hissediyordum belki de...

Yeni evliyken, evle, dekorasyonla akşama ne pişireceğim derdiyle doluydu beynimin sağ tarafı, sol tarafı ise işle meşguldu.

Hamilelikle birlikte çok şey değişti.Sanki başka bir boyuta çekildim.Artık çocuklara bambaşka bir gözle bakıyordum. Kendim için "doğurmadan bir sürü çocuğum oldu" yakıştırmasını yapıyordum o günlere kadar ancak baktım ki bu annelik, hamilelik lafla , sözle anlaşılacak bir şey değil, ben sadece bu yakıştırmayla latife ediyormuşum, o kadar.

Ne zaman Ata'cım doğdu güneşim,ayım ve kalbim oldu işte o zaman hayata yeni bir anne geldi; Aylin Anne.

Bu arada; bugünlerde isterse "Aylin" isterse "anne" diye beni çağırmasını beni öylesine mutlu ediyor ki, işte bunu da kelimelerle tam olarak ifade etmem çok güç.Uykuya dalarken hatta rüyalarımda bile onun beni çağırdı o güzel sesleyim.Hiç silinmiyor:)Ayiiinn..., Ayiiin...,Anne..., yada hepsinin karışımı: Annniiiii :))))

....
Aslında akşam üzeri, beni bu kadar düşündüren şey,n nedeni gündüzde gizliydi. Oğlumun bugün beni okulda ziyaret etmesi bana öyle iyi gelmişti ki...Uzun bir zamandan sonra ilk kez kendimi tamamlanmış hissetmiştim, hem de tam anlamıyla. Bir nevi "kemale eriş"... Kişisel bir ermişlikten bahsetmiyorum, behsettiğim şey aslında sosyal bazlı bir kemalat. Ata kucağımda, eşim yanımda öğrencilerimle sohbet ederken, onları yolcu ederken içimden "tamam kızım Aylin,işte bu" dedim sürekli. Hayatımda halledilmeyi bekleyen milyon tane şey varken, ben bugün "tamam" dedim kendi kendime."Oldu", işte olması gerekeni yakaladığım bir zafer anı, büyük bir dinginlik hissi ve kocaman ama kocaman olduğunu hissettiğim bir kalbim vardı bugün.

Ata'cığımın evde olduğunu, beni beklediğini,özlediğin bilmek,onu çok ama çok özleyerek eve koşa koşa gelmek, öğrencilerimle yeni başlayan bir yaşam kesitini sürdürmek, eşimle yakaladığımız şey...İşte bunların seslerini tek tek, daha sonra ise aynı anda dinlemek ruhumu doyurdu bugün.

Çok eminim, ben bekarlık günlerimi aramıyorum. Bazen aklıma geliyor; alışveriş merkezlerinde bir elimde çanta bir elimde telefon hem konuşup hem mağaza gezdiğim günler...Sohbet değil yine mutlaka yapılması gereken işler silsilesine ait birşeyin devamıydı o bırbırbırlar...Ne olursa olsun ergen ergen dolanıyormuşum ortalıkta işte! :)

Hem spordaki o telaşıma ne demeliydi bilmem, sanki olimpiyatlara katılacağım :)))) Büyük bir azimle once yürüyüp sonra ağırlık çalışıp sonra yüzüp sonra da gevşeme egzersizleri yaptığım günler. Pentatloncuymuşum resmen :))) Ama fotolardan anlaşılan epey fit bir aplaymışım ancak onlara da gıpta etmiyorum. Ben doğurdum ve boyut değiştirdim çünkü. Yine fit biri olurum, yakındır ama fit bir anne olmak daha şekilli ve anlam dolu geliyor bana.

Kuaföre zırt pırt gidemiyorum, AVM lerde kafama göre dolanamıyorum, elimde telefon bırbırbır iş konuşmuyorum, TV izlemiyorum( hiç sevmezdim zaten )dekorasyon peşinde koşmuyorum ya da spor salonlarında, yoga stüdyolarında geçmiyor akşamlarım.

Ata'ylayım ben, ben artık anneyim; saçlarım belime kadar upuzun,fönsüz ama kendince pek bir afilli bana kalırsa.
Trend şeyler giymiyorum, gerek yok, hem inceliyorum hem de tarzım değişti, daha bir sade ve kendinden emin duruyor bedenim.
Sporda ter atıp yogada gevşemiyorum evet, ama sahilde bebek arabasıyla dolaşmak, Ata'yla çimenlerde koşturmanın sıcaklığı hiçbir ışıltılı mekanda yok mesela. .
Sinemaya gitmeyeli 2 yıl olmak üzere. Ne Hollywood zarar etti bu işten ne de ben. Hiçbirşey kaçırmadım bence :)Bizim evdeki herbiri birbirinden güzel hikayelerden, movielerden haberi varmı acaba Hollywood'un, o ne kaçırdığını biliyor mu? :)))) Ben kendi kısa filmlerimle, yakışıklı aktörlerim Çağatay ve Ata ile çok mutlu bol Oscarlı bir yönetmenim bence. Çünkü anı yaşıyorum öncelikle ve bundan yıllar önce çıktığım yolculuk bugünlere ulaşmak içinmiş meğer. Bunun tatlı rehaveti var üzerimde. Meğer onca iş meşguliyetim, kariyer derdim aslında hep bugünlere hazırlıkmış, ben bunu farkettim kendimce.Zamanında attığım her adımımın meyvelerini oğlumla birlikte topluyorum ve bu meyveler sanki cennetten gelmiş gibiler bence...

Uzatmanın gereği yok, bekarlık sultanlık olabilir ama evlilik ve annelik en güzel imparatoriçelik bence.

Gerisi boş.




Aylin

26 Kasım 2010 Cuma

Aylin Anne Kampanya Yapıyor!

Başlık böyle, evet kampanya yapıyorum.Ama isterdim ki bu bir yardım kampanyası olsun yada buna benzer birşey işte. Lakin gelin görün ki bu başka bir kampanya. Ekonomi kampanyası gibi bir şey...Şimdiye değil ücretsiz izinde olduğum için kendime ufak tefek gelir elde edebileceğim bir iş yaratmaya gayret ettim. Eeee, yıllarca tek tabanca dolaşmışım, olur mu adamın eline bakmak, para ver demek. Delikanlı annenin kitabında yazmaz öyle şeyler, öyle değil mi?:))

Ben de kocamdan para istemek yerine Forever Living ürünleriyle ilgilenip bu işe enerji harcamayı uygun buldum 1 yıllık ücretsiz iznimi kullanırken. 3-5 lira bir gelirin gelmesi insana huzur veriyor. Bir de şunu düşünüyorum hep; isterse kocamın trilyonları olsun, önemli olan benim ne üretip kazandığım düye düşünüyorum. Ve tabi zengin koca ilkesiyle hareket eden süslü kokoş ablaların beni anlamasını beklemiyorum. Beklediğim bir şey var o da ekonomik özgürlüğüm için kendimce çıktığım bu yola ve döngüye kendinizce destek verilmesi. Bunun yanında bilmenizi istediğim bir şey var, web sitesini yapıncaya kadar bu ürünleri alış fiyatına ve tek tek kendi ellerimle paketleyerek gönderdim. Arada oluşan karışıklık ve karmaşa için epey üzüldüğüm anlar oldu tabi. Bunu engellemek ve sipariş vermek isteyenlere en kolay yoldan yani web sitemdenalış-veriş yapmalarını tavsiye ediyorum.

-Kozmetik ürünleri
-Kilo Kontrolü
-Süt arttırıcı çay
-Kişisel bakım
-Cilt bakımı gibi konularda yapacağınız alışverişlerle kendiniz için doğru bir iş yapacaksınız bence. Bu ürünleri tam 1 yıldır kullanan birisi olarak harika sonuçlar aldığım pek çok konu var. Bu nedenle, bir seçim yapmadan önce bana mesaj atarsanız yardımcı olurum seve seve...

Peki kampanya nedir Aylin Anne derseniz şudur:

Bu hafta200 TL üzerinde alış veriş yapanlara kendi tasarımım olan pembiş pembiş bir albümün armağan ediyorum.

13x18 boutlarında 100 adet fotoğraf yerleştirilebilir. Hele ki Çağatay Atasağun yerleştirdiyse daha da renkli kareler bu albümde olabilir :)

Heyacanla bu heyecanlı kampanyanın güzel bir şekilde tamamlanmasını bekliyorum :)

Hepinize sevgiler

24 Kasım 2010 Çarşamba

Asıl Öğretmenler Onlar

Eğitim Bilimleri Derneği'ni kurduğumuz ilk günlerdi. Bitlis'in Mutki İlçesi Çığır 2 ( evet doğru okudunuz, Çığır iki köyü ) öğretmeni Caner öğretmen mail atmıştı. Yardım istiyordu. ...Dernek o kadar yeni ve beş kuruşsuzdu ki onları yüzüstü bırakmak vicdanıma sığmadı.

Olur dedim, eşe dosta haber salacağım. Hemen arkadaşlarıma birer mail gönderdim ve aramızda kalmasını mesajı kimseye forward etmemelerini sadece kendi imkanlarını denemelerini rica ettim. Çünkü kampanya yapmıyorduk.Prosedür dışı hareket edemezdik, öyle değil mi?

Sanki ben öyle dememişim :) Fotoğraflara bakalım, ne demek istediğimi anlayacaksınız :)

Mutluydular, çünkü...

Hediye yağmıştı :)

Ana sınıfı da tamamdı hani :)

Meğer konu taaa Bitlis'teki garnizon komutanına iletilmiş, yardıma onlar da el atmıştı. Sağolsunlar tekrar tekrar.


Botunu ayağına giyenlere mi sevineyim, el birliği ile okulu adam ettiğimize mi? Yoksa ana sınıfının oluşturulmasına mı?

Hepsine çok sevindim, çok!

Katkıda bulunanlara tekrar teşekkürler

Öğretmenler Günüsü

Bir milleti kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Mustafa Kemal Atatürk


-Öğretmenim, bugün öğretmenler günüsüymüş.
-Evet canım, bugün öğretmenler günü.

Bir kaç saat sonra...

-Öğretmenim ama sen hep geliyorsun okula ( Neden sadece bugün öğretmenler günü demek istediği herhalinden belli :)
-Haklısın oğlum, hergün bizim günümüz (:

A "Hola" from Chile :)


Şimdiye kadar beni çok etkileyen şeylerden biri de işte bu. Şili'den düzenli olarak okunduğumu farkettim ve dünyanın öbür ucuna ulaştım. Şili gibi bence özel bir yer olması beni çok sevindirdi.

İşte Tijen Hanım'ın merhabası:

Merhaba Aylin Hanim, blogunuzu sessizce ama dunyanin en sonundaki ulkesinden chile`den takip ediyorum.
size ve ailenize kucak dolusu sevgiler
tijen


En büyük mutluluk şu anda benim, lay la lay la lay :)

Benden de sizlere kucak dolusu sevgiler Tijen Hanım.Beni çok mutlu ettiniz.Nazik yanıtınız için çok teşekkür ederim :)
Sevgiler

22 Kasım 2010 Pazartesi

Aranıyor- Wanted

ARANIYOR!

Blogumu Şili'den ve Japonya'dan okuyan okuyucularım aranıyor. Mail adresime bir "merhaba" yazıp gönderebilirlerse çok sevinirim.

Sevgiler

Dear All,
I would you like to meet you my blog's readers who are from Chile and Japan. If is that you would you please send me an e-mail and say hello :)

Bests

Aylin

21 Kasım 2010 Pazar

Bir anneye zor gelen şeyler

Aman efendim, var mı yazmak gibisi, yok tabi. Öncelikle yazarken içini döküyorsun. İster okunsun ister okunmasın diyorsun. Okunca ayrı bir mutluluk duyuyorsun. Hele ki yorum gelirse anlaşıldığını düşünüp 2 katına çıkıyor gülümseme şiddetin :)

Ben de ister okunayım, ister okunmayayım en önemlisi içimi dökmem diyerek yazıyoruym bu satırları. En güzel terapi bence bu olmalı. Bir diğeri de yüzmek! :)

Neyse...

Anne olduğum ilk güne doğru uzanıyorum. Kucağıma verildiği o an'a... Dünya durmuştu sanki.Bak yine dolu dolu oldu gözlerim. Kokusunu tenini hissettiğim o günden bu güne bir bakıyorum yine.

Daha önce çeşitli anne bloglarında ve sitelerinde de çok sık ratladığım için yalnız olmadığımı biliyorum notlarımı yazarken:

Mesela;

-Aaa, aynı babası.Tıpkı, birebir, kopya vesaire vesaire.
Aylin Annenin: Ağaçtan düşmedi bu çocuk, annesine de benziyor elbette.

-Çocuğun çok ağlıyor, ağlatıyorsun sen bu çocuğu, bakamıyon.
Aylin Anne: Bakamıyon denebilir, Ege şivesindendir ancak bakamıyon diye bir yazım sözkonusu değildir. Önce bunu öğren sevgili yorum yapan kişi.Eğer iyi niyetliysen gel 2 dakika sen pışpışla ben de tuvalte gidip çişimi yapabileyim.

-Gelip seveceğiz ama mikrop bulaştırmaktan korkuyoruz.
Aylin Anne:Anlyamıyorum, eskiden bebek sevmeye gidilirken mikrop yoktu dünyada anlaşılan.Şimdi çıktı bu mikroplar.

-Bu ev biraz dağınık değil mi?
Aylin Anne: Evet, yürüyen bebeğim biraz daha büyüsün bana yardımcı olacak inşallah. Şimdilik elimizde sadece Aylin Anne var, temizliğe,yemeğe,bebek bakımına, işe güce koşan. Kusura bakmayın, idare ediverin gari.

-Sınırda kilo almış, doymuyor bu çocuk, sütünüz yetmiyor ( doktor amcanın biri bunu diyen )
Aylin Anne: Mama verelim öyle mi,peki anne sütünü nasıl arttıracağımızı anlatırmısınız?
Yanıt:Rezene çayı için.
Aylin Anne: Onu ben de biliyorum yahu.


Sonra özelime yazıp dertleştiğimiz annelerden biliyorum, aynı zor günleri ben de yaşamıştım.

-Sezaryanın sızısı,
-Bel ağrıları
-Doğum sonrası depresyon,
-Yapayalnız bir şekilde bebeğin ilk aylarını geçirmek.
-Acemilik ( istersen bu işin profesörü ol, anne olmadan annelik öğrenilmiyor şekerim)
-Kimsesizlik, üzerine üzerine gelen duvarlar. Sessiz bir ev, ağlayan bebeğin sessizliği yırtarcdasına yorulması.Ne yapacağını bilemez bir şekilde o odadan bu odaya çaresizce koşturmak.Hiç tanımadığın komşularından medet ummak...Belki biri kapıyı tıklatır da yardıma gelir diye iç geçirmek...

Dahası da var:
-Yardım bekleme kimseden, sen yardım iste Aylin Anne.
-Aylin Anne:Anlyamadım, şimdiye kadar her doğum yapan kadın kapıları çalıp "bana yardımcı olun" mu demiş. Benim bildiğim doğum yapana yardıma gidilir, imkanı olup da gitmeyenin hesabını Allah sorsun diyorum kısaca. Bu bir anneye denecek laf mı? Size dense ne hissedersiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Şimdiye geliyorum tekrar. Yan odada İzmir'den gelen annem çorba hazırlıyor, Ata babannesinde sanırım oyun oynuyor... Ben ise hiçbir şey düşünmeden blog yazıyorum. Ne saadet, aman allahım. Bugünleri bugünlerde yaşadığıma göre vardır bir hikmet diyorum ve susuyorum.

14 Kasım 2010 Pazar

Bekar ve güzel anneyle yaptığım röportaj

Türkiye' de evlenmeden çocuk sahibi olmanın ne derece güç olduğunu hepimiz biliyoruz. İSter bu fikre açık olalım, ister kabul etmeyelim...Ancak aşkına ve sevgisine sahip çıkan bir kadının sıcacık ve içten öyküsünü dinleyerek farklı yaşamlara bir göz atıp anlamaya çalışalım derim...

Alternatif Anne dergisi için yaptığım bu röportajı buradan okuyabilirsiniz. Tamamı ise bir satır aşağıda...

Sevgili X anneye teşekkürlerimle...



Çocuk yapmayı istediğini hissediyorum? Bir aşk bebeği mi? ve doğuma, bakımına nasıl karar verdin? Neler düşündün, neler yaşadın? Paylaşmak ister misin?
15 yaşından beri anne olmak istiyordum. Biyolojik saatim çok erkene kurulmuştu benim. Oldum olası çocukları çok sevdim ama hayat şartları yüzünden çok geç tatmak zorunda kaldım bu mucizevi duyguyu. Belki de bu yüzden iş olarak kendime ana okulu öğretmenliğini uygun gördüm.
Oğlumun babasıyla lise yıllarında tanıştık. Okuduğum okulda beden eğitimi öğretmeniydi. Okul bittikten 1 sene sonra bir spor tesisinde karşılaştığımzda başladı aşkımız. İlk ve son erkeğimdi. Ailem bu ilişkiye hiçbirzaman onaylamadı. Benden 14 yaş büyük olması, daha önce evlenmiş ve boşanmış olması, onunla yaşayan 5 yaşında bir oğlunun varlığı değildi onları tek endişelendiren, en büyük sorunları aramızdaki din farkıydı. İlk başlarda aileme karşı gelemeyecek kadar gençtim. İlk 5 sene öyle geçti. Daha sonra da babamın kalp rahatsızlığı çıktı ortaya, ya ona birşey olursa korkusuyla bir türlü sevdiğim adamla evlenemedim. Tabii aileme olan bu bağlılığım aramızda bir sorun oluşturmaya başlamıştı. Tartışmalar, aldatmalar, güvensizlikler en sonunda yıktı 15 senelik sevgimizi. 9 aylık bir ayrılık süresi sonunda, birbirimizden başka kimseyi sevemediğimizi anladık ve tekrar barıştık. Ama artık hayallerimiz çok farklıydı. Oğlunu tek başına büyütmek zorunda kalmıştı, artık 50 yaşına gelmişti. Maddi ve manevi olarak yorulmuştu, teknesine atlayıp dünyayı dolaşmaktan başka hiçbir hayali yoktu artık. Benim ise en büyük hayalim anne olmaktı. Yollarımızı ayırmaya karar verdik ama ayrılmadan önce ondan, sevdiğim tek adamdan bir çocuk istedim. Maddi ve manevi hiçbir istekte bulunmayacağıma söz verdim ona. Kolay olmadı, hiç kolay olmadı. Biraz klişe olacak ama oğluma olan sevgim ayakta tuttu beni, tüm gücümü ondan aldım ve sonrası çorap söküğü gibi geldi. Son derece tutucu bir ailenin kızı olarak, evlenmeden çocuk yaptım. Ailem yüzüme asla bakmaz, sağlıklı olsunlar yeter diye düşünürken, şu an en büyük desteğim onlar oldu. Maddi hiçbir birikimim yokken, arabamı satarak ve 7 aylık hamile halimle Bebek'teki oturduğum evden daha mütevazi bir eve taşınarak işin maddi kısmını da çözmüş oldum. Oğlumun babası bu süreçte yanımda olmak istedi. Ama onun şartı, 45 günlükken almış olduğum ve çocuğum olmadığı için 5 senedir çocuğum yerine koymuş olduğum köpeğimden vazgeçmemdi. Bunu yapamadığım için de beni hiç affetmedi...
Evet bebeğim bir aşk çocuğu ve evet çok istendiği için geldi hayatıma...

-Bekar bir anne olarak doğum yapmanın ve bebeği büyütmenin artılarını ve eksilerini bizimle nasıl paylaşırsın?Bebeğim doğduğu ilk ay babası bizimle kaldı. Hayatım boyunca hiç bu kadar stres yaşadığımı hatırlamıyorum. Gerek benden yaşça oldukça büyük olması nedeniyle, gerek konumu (öğretmen) gerekse daha önce bu konuda tecrübeli olması dışında bir de üstüne üstlük dominant bir kişiliğe sahip olan babamız yaptığım her davranışı eleştirdi. "Bebek her ağladığında neden memeni yapıştırıyorsun ki ağzına, bebek dediğin biraz da oyun ister" deyip alıyordu bebeğimi elimden. "Her ağladığında koşup alma hemen kucağına, kucağa alıştıracaksın" diyerek de hareketlerimi kısıtlıyordu. Doktorun sözlerini peygamber sözü gibi sayıp uygulamama da son derece karşı çıkıyordu, "doktor ne bilir, biz büyüttük" deyip, çok titiz olduğum konularda istemediğim davranışlarda bulunarak beni çileden çıkartıyordu. "1 yaşından önce bal yasak, yumurtanın beyazı verilmeyecek" gibi kurallara gülüp geçiyordu. Hijyen konusundaki her takıntımı ise, köpekle birlikte bebek büyüten biri olduğum için son derece gereksiz ve saçma buluyordu. Ben köpek kılını bile önemsemeyen bir anne isem, ne hakla sokakta yere düşmüş bir emziği sterilize etmeden bebeğin ağzına vermesine karşı gelebilirmişim ki? Daha fazla detaya girmeyeceğim ama 1 ay sonunda bebeğimle başbaşa kaldığımda yalnız bir anne olduğum için Tanrıya defalarca şükrettim. Bebeğimi istediğim gibi büyütebilme özgürlüğümün bedeli ağır ama buna deyiyor sanırım.

- Babasını görüyor mu? Baba olgusunun hayatındaki yeri nedir şu an ve gelecekte nasıl olmasını istersin?

Herşeye rağmen, oğlumun babasız büyümemesi için, en azından öyle büyüdüğünü hissetmemesi için, elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Oğlumun babasının oturduğu eve yürüyerek 5 dakika mesafede bir eve taşındım. Dolayısıyla babamız her akşam 5-6 arası rahatça bize gelip oğluyla vakit geçirebiliyor. Çocukları çok sever ve onlarla iletişimi kuvvetlidir. Kesinlikle oğlunu çok seviyor ve o da kendince bir çaba sarfediyor. 15 senelik ilişkimiz boyunca onun oğluyla olan iletişimine hayran kalıp, birgün benim de çocuğumun babası olmasını hayal etmiştim ben. Nasıl bir baba olduğunu çok iyi bildiğim için baba figürü olarak onu seçtim. Şu an oğlum sürekli benimle olmaya alışık olduğu için babasını sadece bir oyun arkadaşı olarak görüyor ve ben yanlarından 10 dakika fazla bir süre ayrılırsam hemen ağlayıp beni istiyor ama büyüdükçe ve babasıyla paylaşımı arttıkça, bu açığı kapatacaklarına inanıyorum, en azından öyle umuyorum.

-Hem annelik gerekirse hem de babalık yapıyorsun. Etrafında sana destek olanlar nasıl destek oluyor? (Maddi ve manevi)


Bundan 2 sene öncesine kadar çok sevilen ve aranılan biriydim. En azından öyle olduğunu düşünüyordum. Yalnızlığı özleyecek kadar yoğundum. Gerek iş, gerek spor, gerek sanat ve de özellikle sosyal hayat olarak son derece faal biriydim. Gerçekten abartmıyorum, evimde hergün en az 1-2 arkadaşım olurdu, çoğu bende kalırdı. Şimdi bahsettiğim arkadaşlardan birçoğunu hiç görmüyorum, birkaçıyla ayda 2-3 kez telefonalşıyor, yılda 1-2 kez ancak görüyorum. Bebeğim ilk kez katı gıdaya geçti veya bugün emeklemeye başladı, veya bugün ilk kez guk dedi gibi sohbetler artık pek de eğlenceli olmasa gerek:) Belki de önceliklerim değiştiği için artık eskisi gibi iyi bir güzin abla değilim onlar için.
Şu an yanımda birtek annem ve babam var. Gerek maddi, gerek manevi tek desteğim onlar. İyi ki de varlar. Onları çok seviyorum ve en az onlar kadar iyi bir aile olmak için vargücümle savaşıyorum.

-Bu süreçte etrafındakileri analiz edersen seni çok kimler ve neler yoruyor?

Artık beni hiçkimse veya hiçbirşey yormuyor. Anneliğimin başlarında gerçekten çok yorucu ve yıpratıcı bir dönem geçirdim. Neyi nasıl yapacağımın sürekli birileri tarafından söylenmesi, tüm yaptıklarımın eleştirilmesi, ayrıca her kafadan bir ses çıkması, tüm söylenenlerin birbirleriyle çelişkili olması kafamı iyice karıştırmıştı. Artık ne istediğimi ve ne yaptığımı çok daha iyi biliyorum. Oğlumla iyi bir diyaloğum var. Artık tüm komutları ondan alıyorum, böylece kafamı kimsenin karıştırmasına izin vermiyorum.
Bu arada oğlumun babasıyla sürekli irtibat halinde olduğumuz için sık sık birlikte görülüyoruz. Bu yüzden yakınlarım hariç pek fazla kişi benim oğlumu yalnız büyüttüğümü bilmiyor. O yüzden de durumumuz hakkında yorum yapan, eksik fazla konuşan pek de fazla kişi yok etrafımda. En azından konuşuyorlarsa da ben duymuyorum:)

-Şimdiye değin seni incitenler oldu mu? Buradan onlara ne söylemek istersin? Dilediğin gibi içini dökebilirsin, serbest :)
Kendi kendimi defalarca iyi olduğuma inandırsam da, kimseye kırgın olmadığımı iddia etsem de, içten içe oğlumun babasına bir kırgınlığım olduğunu inkar edemem. Bu kendime bile itiraf edemediğim bir gerçek. Özgürlüğümün tadını çıkartıyor olmama rağmen ruhumun derinliklerinde hep, oğlumun yatağından çıkıp, tıpış tıpış annesi ve babasının yatağına geldiğini hayal ediyorum. Oğlum bu duyguyu hiç yaşayamayacak. Annesi ile babasını hiç elele göremeyecek. Onu bu duygudan mahrum bıraktığımız için hem babasına, hem de kendime kırgınım belki de...Güzel bir deneyim oldu benim için de, bol bol içimi döktüm, çok teşekkür ederim:)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ben artık çalışan bir anneyim


Bkz: çalışan anne olmak...


Çalışmak ne kadar zor ve dertli gibi görünsede anlaşılan o ki annenin evde kaldığı süre boyunca farkında olarak veya olmayarak yaşadığı depresif ruh halindne sıyrılmasını kolaylaştırıyor. Bu sefer farklı soru ve sorunlar devreye giriyor. Bebeğe kim bakacak, adam gibi bakacak mı, uyudu mu, yedi mi, keyfi yerinde mi gibi sorular satürnün halkaları gibi annenin başının etrafında dönmeye başlıyor. Hele ki ilk gün çalışabilene aşk olsun bence.

İlk gün yazmak isteyip de zaman bulamadığım için biraz gecikti bu postum ama şu an anlatacak farklı şeylerim var benim.

İlk gün kapıdan çıkarken kendimi çok garip hissediyordum. Kapıyı kapattıktan sonra merdivenlerden inerken ayaklarımın aslında ilerlemediğini geri geri gidip dolandığını farkettim. Evet yolda ilerliyor gözükyordum ama benim içsel hareketim eve doğru geri geriydi. İlk 50 metrede bir kaç kilogram gözyaşı döktüm. Sonra trafikte olmanın şaşkınlığıyla durdu gözyaşlarım.

İşte, hayatta kalma mücadelem başlamış ve orman kanunlarıyla yaşanan bu koca şehrin keşmekeşinde aklım oğlumda ama bir yandan da "aman bir terslik olmasın" vaziyetinde yol almaya gayret ediyordum.

Ayrılırken abartmamıştım, önce biraz emzirip sonra kocaman öpüp, ne yapacağımı ve ne diyeceğimi anlatıp babacığına emanet etmiştim. Aslında önce allaha sonra babacığına emanet ettim demeli ve dürüst olmalıyım. Canından çok sevdiği oğluşuna gözü gibi bakacağını bildiğim halde bin tane kaygıyla ve bildiğim bir iki duayla kalbim güm güm çarparak çıkmıştım evden.

Ruhum önce merdivenlerde sonra balkonun önünde kalrırım kenarında kalmıştı ona el sallarken.

İşe vardıktan 3-4 saat sonra bedenime geri döndü.

Bir ara çay içerken elimde telefonum fotoğraflarına bakarken buldum kendimi. Etradımda onlarca kadın vardı ve sanırım çok belliydi Ata'ya baktığım, hepsinde buruk bir tebessüm bana bakıyorlardı :))) Kadınlardan oluşmuş bir klanın içinde yer alıyorum ve anlaşılmak çok kolay oluyor, e çünkü hepsi doğurmuş nerdeyse :)

3-4 saat sonra kendime geldim dedim ya! Öyle bir geldim ki size anlatamam.

Öğnrecilerimin bilgi fişlerini inceleyip notlarımı alırken bir tanesinin ailesinin olmadığını ve devletin sahip çıktığını farkettim. İlk tokatla epey bir ayıldım sanırım. O an ne Ata'dan ayrı olmanın acısı kaldı ne de hüzünlü ruh halim. Küt diye ayıldım!!! Ben ki sokağın başındaki evimden sokağın sonundaki okulumda 5-6 saat kalıp ona kavuşacaktım. Evladım emin ellerdeydi, babasıyla keyfi yerindeydi, şimdi annesini hiç görmemiş bir evladın öğretmeni olduğumu öğrenince çalışan annelerin %99' undan farklı bir yerde olduğumu o an anladım.

Artık ben "öğretmen anneydim" kendimce, gözlerim doldu, doldu, doldu ve hafiften acemice bir tavırla sınıfa girdim. Son saatlerdi...Tek tek ödev veriyordum, çalışma kağıtları ve veli mektuplarını hazırlayıp neyi nasıl yapacaklarını tarif etmeye başladım.

En sonunda yanımda oturan esmer güzeli oğluma dönüp veli mektubumu uzattığımda yüzyılın sorusunu ve yanıtını alacaktım kendimce.

-Annen okuma yazma biliyor değil mi? Bu mektubu okusun tamam mı canım?
-Öğretmenim benim annem yok ki...

İşte benim bittiğim an ve yüzyılın yanıtı...

Bunu söylerken gözlerindeki manayı, halindeki sakinliği, duruşundaki masumiyeti size anlatamam bu küçük adamın. Gözlerimin içine bakmış ve ödev kağıdını katlamaya, çantasını hazırlamaya başlamıştı. Ben ise ne diyeceğimi bilemeyerek, boğazı düğüm düğüm olmuş biçare halimle sadece "özür dilerim" diyebildim fısıldayarak. Donmuş kalmıştım! Nasıl olur, nasıl böyle bir pot kırarım diye kudururken güya çaktırmadan bilgi fişlerini alt üst ettim. Öğrencim yeni başaldığı için bilgi fişi boştu ve gerekli kısımları doldurmak bana kalmıştı. Ona da devlet sahip çıkmış, büyütmeye çalışıyordu.

Devlet kimdi peki, okul müdürü, diğer ilgili öğretmen ve müdürler,sınıf öğretmeni yani benfilan falan.

Kafamın içini dümdüz eden bu olaydan sonra sıra eve dönüşteydi. Vedalaştıktan sonra yolda yürürken delicesine bir gayret değil bu sefer aklı okuldakilerde kalmış, kalbi evdeki bebeği için atan bir durgunlukla hareket ediyordum.

Bugün ise daha farklıydı herşey.Yıllardır tanışıyor gibiydik. Epey neşeli geçen bir günün ardından birlikte ayrıldık okuldan. Onlar gülümseyerek çıktı sınıftan koşar adımlarla, bense ağır adımlarla... Üzerimde öğretmen ve anne olmanın verdiği garip bir ağırlıkla koşarak değil, kendimden ve yaşadığımız sevgimizden çok emin bir şekilde yürüdüm Ata'cığıma doğru.



Evdekilere olup biteni anlatırken en özlü sözler teyzemden geldi.

R. Teyzemin sözleri ise şöyledi hala daha içimde çınlayan:

"Hayat boyu aynı anda farklı yerlerde farklı görevlerimiz olacak güzel kızım. Seninkisi çok zor ama güzel bir görev.Annelik sadece doğurmak değil, aynı zamanda çabalayarak büyütmek göreceksin.Yeni evlatlarına iyi bak e mi yavrucum? ..."

"Peki teyzeciğim, elimden geldiğince, gücümün yettiğince"... diyebildim cılız bir sesle... Kendime güvenmediğimden değil, yaşadığım şeyin tam olarak adını koyamamkla gelen sessizliğin verdiği garip şeyin halet-, ruhiyesiyle.

Eve gelince onları, okula gidince Ata'mı düşünerek geçecek zaman.

Anne olmak hakikaten kolay değilmiş, anlaşıldı.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Gereksiz işler müdiresi, bendeniz...

Ne kadar gereksiz işlerle uğraşmışım meğer. Doğum iznim bitince anladım. Ata'nın doğumundan 9 aylık olana kadar geçen süreyi saymazsak Temmuz'dan beri gerzekçe bir misyon edinip milletin derdine derman olmak için saatlerimi harcamışım ama sonuç koca bir hiç.

Anne bebek forumlarında birbirine antibiyotik yazan annelerle uğraşırken çoğu moderatörle gırtlak gırtlağa geldim. Kendimi kınıyorum, mahkeme orada halbuki, ver dilekçeni uğraşsın dursun karşı taraf. Ama hangi birini mahkemeye vereyim kardeşim, dolu..Ortalık vasat moderatörden geçilmiyor.

Mama firmalarıyla yazıştım uzun uzun. Ne gerek var! Verme çocuğuna olsun bitsin! İlla ki o var bu var şu var, sen bal gibi biliyorsun, bile bile bu nanaleri çocuğuna yedirmek içirmek isteyenler düşünsün!Sana ne oluyor???

Anne sütünü destekledim, moderatörlerden veto yedim. Emzirmeyi ve anne sütünün kalitesini tartışan gruplarda anne sütünü arttırmak için çabalarken "reklam" yapmama takılındı ve uyarı aldım. Ah Aylin Ah!!!!!!!!!!Adam olmayacaksın sen, sallaaaa! Sana ne, sana neee!!!Sen iç bu çayları. 15 aydır emziriyorum bir 15 ay daha emzirsem olur hani şu çayla... İsteyen arasın bulsun, ben niye tırmalıyorum ki! Değil mi ama!!!

Doğum izni arttırılsın, anneler bebekleriyle daha uzun süre ilgilensin diye debelenme girişimindeyken kendi doğum iznimde bebeğimle ilgilenme fırsatı bulamayacak kadar iş talebi gelmesi doğrultusunda, eh artık , mğsadenizle... Çayımı elime alıp film izlemeye gidiyorum! Müsadenizle!

Pazartesi iş başı; herkese güzel geceler!

Aylin

Not: Bakalım bu boşverme eylemim kaç gün sürecek?