29 Eylül 2010 Çarşamba

Yapamıyorum

Yok yok! Yapamıyorum arkadaş! Ben bu işi beceremiyorum.

Şöyyyyle elimde fincanım oturup ne kadar blog varsa okumak, en azından göz atmak istiyorum ama ı-ıh! olmuyor işte. Hiç zamanım yok.

Uzun uzun yazmak, çektiğim fotoğrafları yüklemek için ise benim için bir hayal oldu bu aralar.

Sabah 06:30 dan gece 23:30 a kadar full time hareket halindeyim ve yetişemiyorum.Onları yazsam, okurken yığılıp kalabilirsiniz,o derece. Aslında hepiniz benim yaşadığımın bir benzerini yaşıyorsunuz belki de...

Anlarsınız o nedenle, değil mi?

Yazılarınız çok hoş, fotoğraflarınız... Benden yorum gelmiyorsa lütfen bilin ki zamanım olmadığından.

Affedin...

Sevgiler


Aylin

26 Eylül 2010 Pazar

...

İstanbul benim için İztanbul'dur.
İstanbul'da İzmir'in izlerini aramakla başlar, bulduklarımla yetinmekle biter. ( Bu söz bana aittir, ancak isteyen istediği gibi kullanabilir) :)

25 Eylül 2010 Cumartesi

Ata'nın doğumundan bugüne kullandığım ürünler

Size tavsiye edeceklerim var!!!

Şöyle bir düşündüm de; etradımdan çok destek aldım, şimdi destek olma sırası bende. Anlatacığım ürünler yeri geldi hayat kurtardı, yeri geldi Ata'cığım çok rahat etti, yeri geldi ben çaresizliği aştım.

Lafı kısa kesiyorum, Aydın havası olsun, hemen anlatmaya başlıyorum:

İşte ilk ürün:

Aloe Blossom Herbal Tea


Bu çayı bana çok samimi arkadaşım Ayşegül önermişti. Kendisinin Ata'dan 6 büyük bir oğlu var.Doğduğundan beri göz kanalı tıkalı ve sağ gözü sürekli çapaklıydı.8 aylık olana değin doktor doktor gezmişler ve bebeği için bir çözüm bulamamışlardı. Hangi doktor görse ameliyat diyordu. Ayşegül' e ziyarete gelen Ayşe Hanım, bebeşin gözlerini bu çay ile silin iyileşir demiş, Ayşegül bu sözü dinlemiş ve silmişti.
Ertesi sabah pırıl pırıl bir gözle uyanan bebiş gülücükler saçarken, Ayşegül sevinçten ağlamıştı.Sevincinden herkese telefon açıp durumu bildirmişti.
Bu mucizeyi gören ben mırın kırın ettiğim bu çayı içmeye başladım.
Amanın!!!! 1 haftaya kalmadan sütüm arttı benim.Ata henüz 20-25 günlüktü, arada mama takviyesi yaptığımız günlerdi, bu çayla sütüm artınca büyük bir sevinçle mamaları çöpe attım.
Ayrıca, sakinleştiriyor,
daha iyi bir uyku kalitesi sağlıyor,
mideyi rahatlatıyor,
... ve çok ciddi bir kalp damar dostu.
Zayıflamak isteyen herkes gönül rahatlığıyla içebilir.
Bana kilo konusunda da çok faydalı oldu.12 kiloyu hoplamadan zıplamadan verdim gitti bile...! :)
Göz çapaklanmalarında da gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.
Bir poşetten 1-1,5 litre çay elde edilir.(15-20 bardak)sıcak ve soğuk içilebilir.Arzuya göre 1 kupaya ve ya 1 -1,5 litre kaynamış suya poşet yırtılarak atılır.15 dk demlendikten sonra gün içinde tüketilir.Ertesi güne kalan çay tekrar kaynatılmaz ,soğuk olarak içine 1 parça buz ya da nane yaprağı eklenerek tüketilebilinir.Aç,tok fark etmez.

Ayrıca poşet olarak demlendiğinde kalan poşetler cilt temizliğinde kullanılabilir ya da saksıda yetiştirdiğiniz çiçeklerinize doğal gübre olarak kullanabilirsiniz.

ÖNEMLİ NOT: Günlük 1,5-2 litre su tüketilmesi tavsiye edilir
Bulandan yapandan Allah bin kere razı olsun.

Şiddetle tavsiye ediyorum. İsteyene bu ürünü ve anlatacak ürünleri gönderiyorum,bilginize.

Bee Propolis


Propolis, arıların kovanlarının yalıtımında kullandığı bir maddedir. Genel faydalarını okumak için
buraya bakabilirsiniz. Sezaryan ameliyatından sonra yaranın daha hızlı kapanması için bu ürünü çok şiddetle tavsiye ederim. Bende neredeyse iz kalmadı diyebilirim ve yarayı inanılmaz rahatlatıyor.
Antibiyotik özelliği vardır ve hastalıklara karşı daha dirençli olmanızı sağlar.Grip nezle size uğramaz. Tecrübeyle sabit, "maşallah" diyorum :)

Omega 3- Omega 9 Arctic Sea


İşte benim ilacım!... Soğumdan sonra yaşadığım travma sonrası stres bozukluğu için derdime deva olan şey, Artctic Sea.(Bunu her anne yaşar, biliyorsunuz) Hafızamı toparladı, dikkatimi kontrol etmeme yardımcı oldu ... Ama en önemlisi kılcal damarlara kadar hepsinin yeniden tazelenmesini sağladı. Bilindiğinin aksine kilo yapmıyor, tam tersine, Omega 3 ve Omega 9 kilo kontrolüne ciddi katkı sağlıyor. Diyorum ya hoplamadan zıplamadan 12 kilo verdim ben bunlarla... :) Sabah kalktığımızda ve akşam yatarken aç karnına ılık bir bardak su ile 1-2 kapsül alınmalıdır.

Nature MIN


Sürekli ve düzenli kullanarak süt kalitesinin artmasına faydası var ve o gıcık sezaryan yarasının daha kolay kapanmasını sağladı bende. Diğer faydaları için şöyle deniyor:Güzel gözlerimizin daha iyi görmesine destek olur.Parlak kirpik ve kaşlara sahip olmamıza katkı sağlar.İçerisindeki çinko sayesinde kıkırdak dokularımızın saat gibi çalışmasına destek verir..
Şeker seviyemizin doğru ölçüde olması ve düzenli kalmasına destek olur.Doğal olarak deniz bitkileri ve canlılarından elde edilerek hazırlanmış,kalsiyum,fosfor, magnezyum,selenyum ve kromyum içerikli multi-mineral formülü ile güçlendirilmişmiş


Aloe First


Bu işte süper bir ürün. Ata' nın alt temizliğini su ve pamukla yapmıştım ilk 6 ay.Suyla sildikten sonra Aloe First' ü bir kere elimin içine sıkıp popoyu yine bununla silip kuruladığımda sonuç mükemmel olmuştu. Çocuğum hiç pişik olmadı desem??? !!! :)))

Acayip tavsiye ederim, bu ürün her eve lazım: diğer faydaları ise:Her ilk-yardım kutusunda bulunması gerekir.Küçük cilt tahrişlerin, rahatlatır.Saçları çevrenin ve klorun zararlarından korumaya yardımcı olur.
Kesik,çizik,soğuk-sıcak yanıklarda ve güneş yanmaları ardından bölgeyi rahatlatmada etkilidir.
Ağdadan sonra rahatlatıcı etkisi vardır.
Kas gerginliklerinin gevşemesinde ve adele ağrılarının giderilmesinde ciddi bir destekleyicidir.
Yorgun ve şişmiş ayaklarınızın dostudur.İçerisinde kadife çiçeği özü,adaçayı özü,kekik özü, sodyum citrate,okaliptüs özü,E vitamini,propolis vb. maddeler bulunur.
Kullanım şekli ve miktarı: Rahatlatmak amacı ile cilde dilediğiniz zaman istediğiniz kadar uygulayabilirsiniz.


Aloe MSM Jel ve Aloe Propolis Krem




Açılımı:METHYL SULFONYL METHANE...

Bu ürünlerle cildim için kullandım ben ve pürüzsüz bir sonuç aldım. Bakın bu doğuma girmeden az önce çekilmiş bir fotoğrafım

Gördüğünüz gibi pütürlü, sivilceli bilmem ne bilmem ne...!
Dünyanın parasını verip,çok meşhur ve bilindik marka ve yöntemlerle bir türlü düzelmeyen cildim 12 ay sonra MSM JEL ve Propolis Krem sayesinde bakın neye döndü:

İşte sonuç, bazen hiç kullanmadığım, kullanamadığım zamanlar oldu yoğunluktan. Hani doğum sonrası değil süslenmek 5 dakika uyumak büyük bir lüx iken ... :) Arada sırada sürerek ciddi bir düzelme oldu cildimde.
SİZCE ??? OLMUŞ MU??? :)Spordan sonra veya ağrıyan dizlerinize, kaslarınıza kullanabilirsiniz.Akneli cildinize, derideki tahrişlere Propolis krem çok iyi gelecektir. Önemle tavsiye olunur :)

İsteyenler bana mail atarsa pek iyi olur -tekrar-...

Aloe Heat Lotion Creme


Bu kremi kramp girdiğinde yada kas ağrılarını, boyun tutulmalarını rahatlatmak için kullandım. Ayrıca doğum sonrası arada sırada zorlayan karın ağrılarına çok iyi geldi.Sürünce hafiften yakıyor gibi oluyor ama sonuç çok iyi :)

Aloe Mouisturizing Creme


Süper bir nemlendirici,ister yüz ister vücut için...Kokusu da pek hoş, nem dengesini koruyor ve cildi sağaltıyor. Ph dengeleyici ayrıca.Bir de makyaj altı için ideal bir krem. Tavsiyemdir ...Ben çok ama çok faydasını gördüm ve her gece uyumadan önce sürmeye özen gösteriyorum.

Alluring Eyes


İşte göz altı torbalarımı yok eden krem. Süper birşey bu.Minik dev kısaca. Şiddetle öneririm.

Aloe Bright Toot Jel
Bu macunun özelliği içinde floridin olmaması.Hatta sırf bu ve diğer içerik bileşenleri nedeniyle 1999 da İsveç' in en iyi macunu seçilmiş, İslami helal sertifikası almış. Ama önemli olan bu değil. Bu macun sayesinde diş eti sızlaması, aft ve benzeri şeyler tarihe karıştı desem? Yalan değil. Maaile kullanıyoruz ve çok memnunuz.

Aloe Lipstick
Ata' nın nadiren oluşan pişiklerine kullandım ve çok çabuk etki etti. Piyasadaki bilinen kremlerden kat be kat daha hızlı ve temiz sonuç aldım. Müzminleşmiş uçuk, dudaktaki çatlaklara o kadar iyi geliyor ki...Kullandığım en eski ve ene köklü FLP ürünüdür.2003 ten beri kullanıyorum, pek bir faydasını gördüm...Açıklama olarak şöyle diyor: Epitel dokuyu yenilemeye destek olur.Küçük yaralanmalarda kesik çiziklerde ve sinek sokmalarında rahatlıkla kullanılabilir.Kaş ve bıyık alındığında kızarıklıkların üzerine uygulanabilir. E, süper!!!

Aloe Liquid Soap


Bu bir sabun ama her türlü kişisel temizlikte kullanılabiliyor. Ata yeni doğduğunda
sürekli el yıkıyorduk ve öğrendik ki bu sabunla el yıkandıktan sonra yaklaşık 4 saat kadar bir süreyle elde mikrop yaşamıyormuş.Harika dedik, çifter çifter satın aldık. Yine daha sonra öğrendik ki çifter çifter satın almaya gerek yokmuş. Şişe bitince sulandırıp kullanınca da aynı etkiyi gösteriyormuş:)Çok ekonomik ve ucuz bir ürün.Bebek ve çocukların temizliğinde güvenle kullanılır diyor. Ben genelde Ata' nın ellerini bununla yıkıyorum.Tecrübemiz var bu konu yani :)Saç şampuanı olarak ve traş losyonu olarak da kullandı eşim. Ayrıca süper bir makyaj temizleyici; "göz yakmıyor"

Aloe Jojoba Şampuan


Bu şampuan saçları güzelleştirmenin ötesinde dökülmesini engelliyor. Jojoba kokusuyla muhteşem.Saçları beline kadar olan bir kadın olarak ben bu şampuanı çok ekonomik buluyorum çünkü az bir parça kullanmak yetiyor.Emzirme döneminde yaşanan saç dökülmeleri için düşünülebilir bence...

Forever Aloe MPD
Doğal Komplike Detarjan



Ata' nın çamaşırlarını ve kendi çamaşırlarımızı bununla yıkadım, yıkıyorum, yıkayacağım.Artı olarak sulandırıp 60 derecede bulşık makinesinde kullandım, sonuç mükemmel oldu.Tabi ev temizliği, seramik,banyo,ahşap,cam ve halı temizliğinde yine sonuç harikulade oldu.Bunu özellikle bebeği olan, yürüyen, emekleyen her anneye tavsiye ederim.

Özetleyecek olursam FLP'nin
-Çayı
-Propolis Tableti
-Omega takviyesi
-Mineral takviyesi
-Aloe First spreyi
-MSM Jeli
-Heat Lotion'u
-Propolis kremi
-Nemlendiricisi
-Göz kremi
-Diş macunu
-Sabunu
-Şampuanı
-Deterjanı
ve lipstick' ini tavsiye ediyorum. İsteyenleriniz olursa iyi ve uygun koşullarda size gönderebileceğimi tekrar belirtmek istiyorum. Bunun için bana mail atmanız yeterli olacaktır.

Ürünler hakkında daha fazla bilgi almak için Forever Living Products sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Bir sonraki yazı dizisi yine tavsiyelerimle ilgili olacak... Sakın kaçırmayın ;)

Sevgilerimle

24 Eylül 2010 Cuma

Sağlık Ocakları Kapanıyor

Konu ile ilgili ayrıntıyı bilgiyiburadan okyabilirsiniz.

Sevgiler

Sağlık Ocağı Çalışanlarına Teşekkür


Bağlı bulunduğumuz Küçükyalı Sağlık Ocağı'ndaydık bugün... Ata' nın 1 yaş kontrolü ve aşısı vardı.

Yine çok güzel ilgilendiler, tek tek sordular herşeyini. Onu sevdiler ve en önemlisi "anne sütüne devam mı" diye sordular.Uzun uzun konuştuk bunu.Ama burada yazmanın çok önemi yok.

Çünkü isteyen anne istediği kadar emziriyor, gerisi boş bence.

Benim esas amacım orada sözlü olarak teşekkür ettiğim gibi buradan da Küçükyalı Sağlık Ocağı çalışanlarına teşekkür etmek.

KAfama takılan her soruda onlara telefon açtım, oyalamadılar, ekmediler cevap verdiler.
Yetmeyip oraya gidince güleryüzle ve samimiyetle karşıladılar.
Emzirmeyi idesteklediler, eğitim verdiler.
Eve ziyarete geldiler.
Ata ile samimi bir şekilde ve çok düzgün ilgilendiler.
Sütü arttırma yollarını herzaman anlattılar.
"Sütünüz azalır gibi olursa gelin konuşalım, size yardımcı olalım" dediler.
Beslenme konusunda doğal ve bilimsel yöntemler önerdiler.
"Bol meyve sebze yiyin, su için, iyi uyuyun bunlar süt yapar" dediler hep...
Aşı yaparken çok tatlıydılar, Ata' nın muayenesindeyken de...
Daha biz soru sormadan, bebek bakımı, sağlığı, aşısı, gelişimi ile ilgili her türlü bilgiyi verdiler.

Ata adına çok teşekkür ederim.

İyi ki varsınız,
İyi ki vardınız...

Artık sağlık ocakları kapanıyor ve bizim güler yüzlü doktorlarımız, hemşirelerimiz başka yerlere gidiyor.

Şimdiye değin gösterdikleri yakınlık,çaba ve samimiyet için minnettarız.

Sağolun,varolun.

Sevgilerimizle

Atasagunlar

19 Eylül 2010 Pazar

1 Yaş Özellikleri ve Oyun - Oyuncak Seçimi


Atacığımız bir yaşına girerken sevgili Latife Tunç' un önerdiği Keyifli Tatlar mutfağına uğradık. Hande hanım pasta atölyesinde Ata için güzel bir pasta tasarladı.
Mmmmmm, mis gibi olan bu pastayı hem gören hem de yiyen herkes çok beğendi. Tavsiye ederim :)

1. yaşa gelindiğinde çok şey değişiyor. Uyku ve yemek düzeni daha da derinleşiyor, dil ve sosyal gelişim hızlanıyor, yürümeye geçiliyor derken o minicik bebek gidip karşınıza artık bir oyun çocuğu çıkıyor :)

Ata'cık önceleri oyuncaklarına 5 dakika kadar zaman ayırırken şimdilerde epey bir zaman harcayarak iyi vakit geçirmeye çalışıyor. Onu böyle izlemek çok keyifli doğrusu :)

Hepimiz biliyoruz ki ; çocukların yaşına uygun seçilen oyuncaklar zekasını geliştiriyor, kültürel gelişimini daha kaliteli hale getiriyor, sosyal yönünü güçlendiriyor ve duygusal olarak destekliyor.

Öncelikle hangi aylarda ne vermek lazım onları yazayım:
Doğumdan itibaren oyuncak kullanmaya başlayabiliriz ...

0-6 ay arası:

Parlak ve ses çıkaran dönenceler(15-20 cm uzağa ve sağ yanlarına asılmalı, bebekler genelde önce sağ taraflarına bakarlar), asılan oyuncaklar,üzerinde siyah-beyaz kontrast bulunan oyuncaklar,plastik halkalar...
Halkalı yani eliyle tutabileceği, yeri geldiğinde rahatça ısırabileceği çıngıraklar,
gelişimi için uygundur. Eliyle tutması kas gelişimini destekler, ısırmak ise onu epey rahatlatabilir. Bunlara imkan tanımak gerektiğini düşünüyorum.

6-9 ay arası:
Yıkanabilir bebekler, hayvanlar,halkalar, ısırması ve temizliği kolay hayvan vb şekilli oyuncaklar yine gelişimi için uygundur. Minik kitaplar da bu listeye eklenebilir.Bir de marakasları eklemeliyim. Ata'da çok işe yaramıştı.Ritim duygusunu destekler.Ritim duygusu gelişirse, sinir ve dolaşım sistemi daha sağlıklı olur.Artı olarak parmak kasları daha kolay gelişir.

9-12 ay arası:
Yer çekimini kavramaya başlayan bebişler artık ellerine ne geçse yere atmaya başlamışlardır. Bu küçük Newton'ların bu özelliğini desteklemek için yere atınca kırılmayan, parçalanmayan ama ses çıkaran oyuncaklar almak en doğrusudur. Küpler, şekilleri içine dizebildiği kovalar,tef, zil, davul ve minik bir org tavsiye edebilirim. Klavye tutuşu ve klavye çalışmaları mantık ve matematik zekasını geliştirir.Müzikle içiçe olması sağ ve sol lobların uyumlu çalışmasına ve daha da zeki olmasına katkı sağlayabilir.Dönen çarklar, kovalar, yoğurt kapları, cevizler, plastik tabaklar artık yeni oyuncakları olabilir.Bu dönemde bebekler sallamayı,bükmeyi, istiflemeyi çok sever.Herşey ikeşfetmek istedikleri için evin dolaplarını sürekli açıp indirmek ve tekrar istiflemek isteyebilirler.Burada anneler elleme cısssssssssssss demek yerine kırılmayacak, ona zarar vermeyecek nesneleri ortada bırakmalıdır.Plastik mutfak kapları,peçeteler alt raflara yerleştirilerek anne de bebek de mutlu mesut günler yaşayabilir. Aksi takdirde çocuğun araştırma hevesinin içine edilir ve bu çocuk okula başlayınca araştırmai ödev yapmak filan istemez.

12-15 ay arası:
İtilebilen, çekilebilen oyuncaklar ilgisini çekecektir. Belinin etrafından geçmeyen ve oturma kısmı olmayan yürüteç arabalar işe yarayabilir.
Küpleri sıralamak,
Kutuları veya küpleriüst üste dizmek,
Yan yana dizmek,
S çizmek yine çok iyi sonuçlar verebilir.
Oyuncakları kovalara doldurmak ve boşlatmak,
Kurmalı oyuncaklar yine hoşuna gidebilir.
Eğer yürüyorsa üzerine binip gezebileceği oyuncaklarla çok zevk alabilir.
Kırılmayan aynalar,
Peçeteler,
Bebekler,
Karton bebek kitapları,
Kapağı açılınca içinden çeşitli nesnelerin fırladığı kutular,
Şekillerin içine sokuşturuluduğu kovalar,
İtme çekme oyuncakları,
Büyük kumaş veya tüylü oyuncaklar gelişimine uygundur.



Oyuncak alırken dikkat edilmesi gerekenler:
-Pek çok uzmana ve Prof.Dr.Sabiha Paktuna Keskin'e göre oyuncakların bir düğmeye basıp onlarca ses ve ışık çıkarması bebeğe-çocuğa birşey kazandırmaz. Bunun yerine oyunca seçiminde dikkat edilmesi gereken farklı şeyler vardır:
-Oyuncak kesici, delici ve zarar verici olmamalıdır.
-Çıkardığı ses ve ışıklarla bebeği hipnotize edip, pasif hale getirmemelidir.(DİKKAT, OTİZM!DİKKAT HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT DAĞINIKLIĞI SENDROMU)
-Birden fazla oyun oynanabilecek tasarımları olmalıdır. Örneği küplerle onları üst üste, yanya sıralama,yılan yapma,kovaya doldurma gibi 3-4 çşit oyun oynanabilir ve bu gibi durumlar ve oyuncaklar çocuğun zekasını yanında hayal gücünü geliştirir.
-Ahşap
-Temizlemesi kolay,
-Toksik madde içermeyen,
-Sinir bozucu sesler çıkarmayan,
-Sürekli ışıklar ve yüksek tempolu sesler çıkarmayan oyuncaklar seçilmedilir.

Biz Ata'ya ;bol bol küpler, legolar, lego arabalar, büyük tekerlekli arabalar,kocaman bir peluş köpek, içine şekilleri atabildiği bir araba, kurunca giden sevimli bir havhav, tel üzerinde şekilleri itebildiği oyuncaklar aldık son dönemde. Ayrıca; minik kaplar, iç içe geçen plastik saklama kapları, cevizler, kalın kartondan kitaplar, silindir şeklindeki DVD kutuları, oyuncak bir bebeklerle oynuyor.Çekebileceği bir araba ve itebileceği bir arabası var.

Evde ne varsa kaldırmadık elbette, kapılara güvenlik bantları taktık eli sıkışmasın diye. Kesici ve delici mutfak eşyalarını üst çekmecelere dizip koruyucu bantlarla kapattık ama alt raf ve çekmecelere peçete,örtü, amerikan servisi,plastik kapları bıraktık.O da mutlu biz de...Bibloları ve diğer şeyleri ellemek istediğinde yanına gidip cısss demiyoruz. SAdece neyin ne olduğunu anlatıyoruz. Oynamak isterse ellemesine ve almasına izin verip,araştırma hevesinin tatmin olmasını bekliyoruz. Elektronik eşyaları karıştırmak isterse orada müdahale edip sadece açma ve kapatma düğmesine yönlendiriyoruz.(Şimdilik)

Ata'cığım sosyalleşiyor


Eee, artık ne de olsa bir yaşında koca bir delikanlı o :) Hayatında çok şey gelişti ve artık daha sosyal bir çocuk oldu.
Öğretmen olduğumdan mıdır nedir bilmem, herşeyin bir rutini olsun istiyorum. Yada belki bilinçlatı iletişimi kuruyor, Ata' nın bir isteğini farketmeden yerine getiriyor olabilirim. Belki benim yakışıklı miniğim rutinsever bir beyefendi olarak yetişmek istiyordur...Doğduğundan beri pek bir sistemliyiz de... Saate değil günlük olay sıralarımıza bağlı gidiyoruz.

1 yaşına bastığı bu son günlerde artık daha sosyal konular gündemimizi dolduruyor.
Sabah kahvaltısının ardından sabah yürüyüşü... Aman efendim, apartmanın önündeki resmi kadrolu kedilerimizle başlıyoruz önce.
Şeref günaydın,
Semizotu günaydın,
Hanım günaydın,
Arap günaydın,
Çeto günaydın,
Kızçe günaydın...Biz de pisi pisi deyip miyavlayarak iletişime geçemeye çalışıyoruz:)
Sonra veteriner kliniğindeki köpekler ziyaret ediliyor:
Tarçın günaydın,
Hera günaydın...
Kargalarla söyleşiliyor, sesleri taklit ediliyor.
Kumrulara ekmek bırakılıyor.Gu-guuuk, gu-guuuk diyerek yine taklit yapılmaya çalışınıyor :)))
Bütün komşulara ayrı ayrı tek tek gülümseniyor, el sallanıyor.Yoldan geçen belediye çalışanlarına kolay gelsin deniyor.
Cam kumbarasına cam şişeler atılıyor.
Eller siliniyor, parka yürünüyor...
Pestili çıkmış bir anneyle eve dönülüyor, hahahahah :))))

Öğleden sonra komşumuz minik Ayşe ile oyun oynama seansı başlıyor. En komiği de onları bebekçe konuşurken sessiz sessiz dinlemek.
-Ata:Abababaaa
-Ayşe:Aeeee Ah!Ah!
-Ata:Buda buda buda dedede!
-Ayşe:Bu dededede...,

O sırada dede gelir :)))

Market alıverişi, esnafla merhabalaşma,komşu ziyaretleri, akşam babannemizde 5 çayları, parkta yeni arkadaşlar edinmeyle beraber epey etkileşimli bir gün geçirilerek, akşama doğru son saklambaç ve elim sende oyunları oynanarak güne veda ediliyor.

Eee, daha ne olsun :)

Bence hayvanlara ağırlık vermemiz çok iyi oluyor, çünkü onun sevgisi,ilgisini görmek, şefkat ve merhamet sahibi biri olarak yetişmesini sağlamak çok önemli. Ben herkese tavsiye ediyorum.

Bu arada eve hayvan almak istiyorum ama biraz zor gibi sanki? Hayvanla yaşayanlarınız varsa tavsiyelerinizi merak ediyorum.

Sevgiler

Aylin

18 Eylül 2010 Cumartesi

KPSS SINAVINDA REZALET!!!Eğitim Bilimciliğimden utandım!


Hasan Ali Yücel'in meşhur sözüdür "Şu maarifi adam ederim ama şu öğretmenler olmasa"

...

Eğitimci bir annenin kızıyım, ailede sayamayacağım kadar çok eğitimci var.Boy boy çeşit çeşit...Annem 3 dil bilen çift lisanslı, günü gününe ders çalışan, deli gibi plan yapan, materyal hazırlayan, evde bir sonraki ders için hazırlık yapan bir öğretmendi.

Karşı sınıfın öğretmeniydi aynı zamanda ben ilkokuldayken :)

Sınıfında huzursuzluk olduğunu pek duymadım. Abartılı sevinçleri de pek yoktu.Dengeliydiler anlayacağınız.

Yüzlerce insan yetiştirdi, öğrencileri derece yaparak okul kazandılar filan falan.Ancak annemi bir kere olsun omuzlarını kabartarak övündüğünü görmedim. Tevazunun ta kendisiydi öğrencilerinden bahsederken. Başarısız olarak tabir edilen çocuklarıyla da çok iyiydi arası. Her askere giden gelip elini öptüğüne göre, demek ki analığını esirgememişti onlardan. Aferin benim canım anneme.

Zehirli hırsları hiç olmadı, tevazunun ta kendisiydi. Bize duruşuyla felsefesiyle çok şey öğretti. Farkında değildir ama ben yurdun 4 bir yanını gezip evliya çelebi misali binlerce insan tanırken anladım onun "kim" olduğunu.

...

Emel öğretmenim...Yetenekli, zeki ve çok güzel bir öğretmendi.Hepimiz aşıktık ona.Hangi öğretmen soru çözerken öğrencilerini rahatlatmak için şarkı mırıldanır??? İşte bizim öğretmenimiz yapardı bunu. Bizi öyle bir yetiştirdi ki, çoğumuz yeteneklerimizi keşfettik, imkan tanıdı.Başarılıydık, çok iyi öğretti.45 kişi kardeş gibiydik, sosyal yönümüzü çok sağlıklı büyüttü.Sınıf farkı, ırk ayrımı gibi ıvır zıvır şeyleri silip attı kafamızdan. Çok iyi biliyorum, nasıl bir harç kullandıysa, ilkokul arkadaşlarımla hala daha görüşürüm. Canlarım benim.

Emel öğretmenimi yazsama yazsam yine doymam, onu apayrı bir yazıyla anlatmak istiyorum.

...

Annemin ve Emel öğretmenimin arkadaşları; emekli oldular. Bizim teşkilat çok kan kaybetti. Öğretmen okulu, Köy Enstitüsü gibi yerlerden emekli kaliteli kesim yaş haddinden, emeklilik istediğinden dolayı ayrılınca buralar bize kaldı. Onların başarıları bileğinin hakkıyla glemişti.
Kopya çekmek bir kenara, böbürlenmezlerdi bile başarılı çocuklarıyla!

Göreve başladık, öğretmen marşı ile...

ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciyiz.
Yer yüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk;
Korku bilmez soyumuz.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.


Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

İsmail Hikmet ERTAYLAN

Candan açılmış, cehaletle savaşa yürümenin şanıyla öğretmen yeminimizi ettik.

İdealist ve bilgi doluyuz ya. Engellerin bini bir para...!!!!
"Aman hocaaaanım, öyle isteniyorsa öyle yap, hııı de geç".
"Müdür bey, ben bir zeytin bahçeme kadar gidip geliyorum, idare et."
"Müdürüm, (el-kol işaretleri) caminin yolu tutulur."
"Ben bu gelen resmi yazıyı anlayamadım, siz okuyup halledebilir misiniz, gereği neyse yapın."
"Gençsiniz, siz yapacaksınız. (12 saat derse sokan müdürden bir inci)"
...
"Hocam bu öğrencinin ailesi geçmesi için notun değiştirilmesini istiyor, gereğini yapalım."
"Aaa, koskoca kaymakamın oğluna kırık mı verdin, E pes, hocaaanım, ver 50 yi geçsin, amirin o senin"
...ve daha binlercesi...

Siz ve sizin gibiler yüzünden bu ülkenin suyu çıktı. Yeni nesil öğretmenleri ideallerinden, güçlerinden ettiniz!
Yıldırdınız!
Kendinize benzettiniz!
Gelen yazıyı, müdürün odasını,öğrencilerin kırık dökük sıralarda oturmasına yeğlediniz!
Salaldınız başınızı, aldınız maaşınızı, gerçi onu da pek beğenmediniz.
Tarlanız, bahçeniz, ıvır zıvır işleriniz okuldan daha mühimdi!
Şimdi "uzman akademisyenler" tarafından çözülen sorularla KPSS çeteleri yetiştirdiniz!

BEN OLSAM BU ÜLKEDE BİR TANE EĞİTİM BİLİMCİ BIRAKMAM.HEPSİNE GÖREVDEN EL ÇEKTİRİRİM.A DAN Z YE YENİLERİM.Ama nereden gelecek o dürüst şanlı yeni nesil öğretmenler?
BİL-Mİ-YO-RUM!!!!

Tüüühh size, yazıklar olsun!

Yeni nesil sizlerin eseriniz!

Bebeğimi nasıl uyutmalıyım?


Bu konuyu her anne önce kara kara düşünür. Zira bebek doğar doğmaz uyuması ile ilgili olarak anneye garip bir şekilde baskı yapılır. Aslında herkes iyi niyetlidir ama cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşenmiştir.

Bu durumda anne ne yapmalıdır ve ben ne yaptım, anlatmak isterim.

Öncelikle şu sorular çok sık gelmeye başladı:
-Kendi kendine uyuyor mu?
-Daha uyumadı mı?
-Yine mi uyumadı?
-Gece uyudu mu?
-Sallayalım mı?
-Sen bunu ayakta sallamıyor musun?

En ağır yorumlar ise şöyle olabilir:
-Pışpışla uyumuyorsa işin zor (E Ben de biliyorum, önerin var mı?)
-(Hemen öneri gelir) Çarşafa koy sallayalım.
-Uykuya direniyor mu? Koy ağlasın, nasıl olsa uyur!

İŞTE EN FENASI BU SON YORUMDUR!

Bebekler ağlatılarak uyutulmamalıdır. Ben Ata'yı ağlatarak hiçbir şey yapmadım. Hele ki onu odada yalnız bırakıp 2-3 dk bile olsa ağlamasına izin vermedim. Bunun hasarı çok büyüktür. Eğer bir anneye bu öneriliyorsa lütfen şu yazdıklarımı iyi okutun ki o kimse bir daha bunu önermesin:

Ağlayarak uyku eğitimini Ferber isminde bir doktor icat etmiştir. Ferber yöntemine göre :
1.Uyutulacak bebeğin karnı tok olmalıdır.
2.Bir uyku rutini düzenlenmeli ve uygulanmalıdır. Örneğin pijama giyme, alt temizliği ve iyi geceler dileme gibi...
3.Uyku saati geldiğinde bebek yatağa koyulur ve anne odadan çıkar.Sonra anne 2. dakika geçince bebeğinin yanına gelip pışpışlar.Odadan çıkar 4 dakika sonra uğrar sonra 6 dk sonra uğrar pışpışlar gibi.

İnanmadığım ve uygulanmasına kesinlikle karşı olduğum bir yöntemin teknik ayrıntılarını burada vererek fazla yer kaplamasını istemiyorum. Adı ne olursa olsun, bebeklerin ağlatılmasını doğru bulmuyorum. Dr.SearS'a göre bu yöntem bebeklerin hayvanlardan daha az bir hassasiyetle büyütülmesini sağlamak demek.
Benimle aynı misyona sahip olan bütün insanların tek derdi vardır:çocuklar mutlu büyümelidir. Engelli çocuklarla, hiperaktif, down sendromlu ve otizmli çocuklarla çalışan bir eğitim bilimci artı olarak bir anne olarak, bebeklerin ağlatılmasına sooonnnnn derece karşıyım.Her yerde aynı şeyi tekrarlıyorum; ağlatılan çocukların kanında kortizon hormonuartar.Bu sürekli olarak yaşanan bir stresin göstergesidir.Bebeğin sinir sistemi etkilenir ve ardından hiperaktivite ve otizm gibi ciddi durumlar sözkonusu olabilir. Anne-bebek arasında kurulması beklenen doğal bağ ağlatılarak, emzirilmeyerek hasara uğrarsa ciddi sorunlar kapıda bekliyor olabilir.

Başta Prof.Dr.Sabiha Paktuna Keskin olmak üzere, Uzm.Psikolog Nilüfer Devecigil ve pek çok uzman bebeklerin ağlatılmaması gerektiğini söylüyor.

Ağlatılmadan uyutulabilecek bir çok yöntem var elbette, örneğin Tracy Hogg' un ŞŞŞŞŞ-PAT! yöntemi gibi...Kaldır yatır yöntemi gibi... Çok iyi incelediğim ve anladığım kadarıyla söyleyebilirim ki ; bu yöntemler ebeveynlerin uyuması için uydurulmuş şeylerdir.

Daha doğalcı yöntemleri Dr. Sears'ın A'dan Z'ye Bebek Bakımı isimli kitabında bulabilirsiniz.

Benim başucu kitaplarımdan biri olan Dr.SearS' ın bu kitabı annlere bebeklerini uyutmaları için daha doğal yöntemler öneriyor. BEBEĞİ NASIL UYUTURUM sorusu yerine GECE EBEVEYNLİĞİ kavramını öneriyor Sears Amca.. İyi de yapıyor. Zaten oldum olası keyfine düşkün gevşek ve tembel tiplilerden pek hazetmemişimdir.Radikal bir söylem olarak uykusuna düşkünlerin bebek yapmadan önce kendi uyku düzenlerini terbiye etmeleri gerektiğine inanıyorum. Ayrıca uykunuz çok mühimse yapmayın çocuk filan siz de rahat edin biz de :)))

Sears'a göre:
-Bebekler uyku için zorlanmaz. Uyku için gerekli şartlar hazırlanır,bebeğin uyuması saplanır.
-Önemli olan bebeğin uykuya dalması ve uyuması değildir. Önemli olan bebeğin daha mutlu ve daha az korkarak uyumasıdır. Her ailenin amacı mutlu bebek olmalıdır.
-Bebeği ağlatmak:bebeği yormaktır.Bu duygusuz dogmaya ben de son derece karşıyım.
-Sears'a göre bebeklerin uyutulmaya değil, uyumak için ebeveynlerinin ilgisine ihtiyacı vardır.

BEBEĞİMİ NASIL UYUTMALIYIM?

SearS' a göre bebek nasıl uyutulmalıdır???

Uykusu gelen bebeği kollarınıza alın, iyice gevşetin, kolları, bacakları kendiliğinden gevşeyecek şekle gelene kadar pışpışlayın. 20 dk. kadar bekleyin.Derin dalınca yatağa yatırın.Bebek taşıyıcısında, kucakta veya emzirerek uyutulan bebekler daha rahat uykuya geçerler ve daha derin uyurlar bu arada.

Bebekler gece 2-3 kez uyanabilir, bu çok normaldir ve bebeklerin uyku alışkanlıkları ailelerine benzer.Eğer bebeğiniz uyumuyorsa önce kendi uyku alışkanlıklarınızı lütfen gözden geçirin.

-Gün boyu güvenli ve sağlıklı bir ortamda olan bebeğe eğer gece de aynı şekilde yaklaşılıp her uyandığında sevgiyle, şefkatle ve sabırla kucağa alınıp pışpışlanıyorsa bu bebek ömür boyunca güven ve sevgi dolu biri olacaktır.
-Gece boyunca uyumasını sağlamak çok büyük bir başarı olarak gösterilmemelidir. Annelere bununla ilgili olarak -iyi niyetli dahi olsa- baskı yapılmamalıdır.Bu nedenle anneler gece bebekleri ile birlikte uyuyabilirler. Bu daha az ağlamalarına, geceyi güven içinde ve huzurla geçirmelerini sağlayabilir.

Her yöntem denenmelidir belki ama ağlatma yöntemi ASLA!!!!!!!

Uyku fizyolojik bir şeydir. Uykumuz gelir , bunun için gerekli bio kimyasal uyaranlar kana işler ve uyuruz. Bebeklerin bu biokimyasal uyku durumuna en hızlı geçişi emerek olur. Anne sütündeki rahatlatıcı özellik daha rahat uyumalarını sağlar. Annenin kucağında uyumak güven verir. Anneyle yanyana,kucak kucağa olmak bağışıklığını güçlendirir.

Ben kimseyi dinlemedim, ayak, pış pış, ana kucağı vb gibi konulara takılmadım, Ata neden hoşlanıyor, ona baktım. Baktım ki emerek pıt diye uyuyor, ben de öyle alıştırdım.

Emzirerek uyutmanın çok yanlış olduğunu anlatan tuğla tuğla kitaplar var piyasada. Hepsi de anneleri strese sokuyor, başta Tracy Hogg. Yöntemleri pek çok İngiliz mürebbiyeninkine kıyasla daha insancıl ama uyutma konusunda böyle katı olmasını onaylamıyorum.

Anneler iç seslerini dinlemeli, doğal yöntemleri seçmelidir. Afrika'daki , yağmur ormanlarındaki bebekler nasıl uyuyor?

Antropologların son araştırmalarına göre kucakta büyüyen yağmur ormanları çocukları kolik olmuyor, 2 yaş krizine girmiyor, davranış sorunları yaşamıyor. Nedeni sürekli annelerine dokunmalarıdır.

Eğer bebeğiniz size yakın ise, sürekli sizinle temas halindeyse çok daha rahat uyur.Bunun için yapmanız gereken şey teknik geliştirmek yerine , onu gün boyu kucağınızda taşımanız ve güven vermenizdir. Burada bir eksikilik varsa bebek uykuya dalmakta direnebilir.

İç seslerinizi dinleyin,
Emzirerek uyutmak dünyanın sonu değildir.Daha rahat ve huzurla uyumasını sağlar. Ağlatmaktan kat be kat doğru ve doğaldır. Ağlatmak doğal sayılıyor da emzirerek uyutmak niçin abes bulunuyor, ben de bunu anlamıyorum!!! Emzirmek, okşamak, kitap okumak, ninniler söylemek annenin bebeğine verebileceği en güzel uyku eğitiminin parçalarıdır. Bu nedenle kendi bedeninizle, kendi sesinizle, kendi elinizle, kendi ruhunuzla bebeğinizi uyutabilir, ona huzurlu bir ruh kazandırabilirsiniz.

Katılanlar veya katılmayanların yorumlarını rica ederim.

Sevgiler

Aylin

1 yaş kontrolü


"Bir yaş kontrolü nedir, nasıl olmalıdır?" diye araştırma yapan bendeniz bir önceki yazımda Dr. Kadir Tuğcu' nun yazılarından bahsetmiş ve kendisini pek bir takdir ettiğimi yazmıştım.Hatta helal olsun etiketini yapıştırarak kendimce bir ödül ve başarı göstergesi yaratmıştım kihkihkih :) Sayesinde çok net ve akılda kalıcı bilgiler edindim.

İşin aslı şöyleymiş meğer:
Dr. Genel olarak bebeği muayene eder, sağlıklı ise herhangi bir tahlil vb istemez anneye ve aileye gerekli beslenme ve bakım önerilerini belirtirmiş.Hepsi bu kadarmış. Muayene sırasında eğer doktorun aklına takılan ve incelenmesi gerektini düşündüğü bir şey varsa tahlil istermiş.

Biz Dr. Kadir Tuğcu' yu tanımadık ama Ata' nın doktoru Prof.Dr.Ayça Vitrinel' in yaklaşımı da neredeyse paralel diyebilirim.Ayça hanım gerekmedikçe ilaç yazmaz, kan idrar vb tahlil istemez... Bayılıyorum kendisine. Hatta bizi sık sık uyarır:"Gerekmedikçe çocuğunuzun kanını aldırmka YOK!Tamam mı??" Bizden de sağlam bir "tamam" sesi çıkar her defasında :)))

Göz ve diş muayeneleri için yine uzman arkadaşlarının görmesini düşündüğü bir şey olursa bizi yönlendireceğini söyleyen doktorumuz Ayça Vitrinel' e bizi sürekli doğruya ve doğala yönlendirdiği için ATA adına çok teşekkür ederiz.

Sevgiler:)

14 Eylül 2010 Salı

Helal Olsun Böyle Doktorlara


Efendim,

Hepimiz evladımızı en iyi şekilde ve en iyi şartlarda yetiştirmek için didiniyoruz. Bu çabamızın başında ise sağlığını emanet ettiğimiz doktorlar var. Ancak şahsi olarak düşüncem birçoğunun tıptan mezun olduktan sonra eczacılık için çalıştığı yönündedir.

Çocukluğumda arada sırada SSK ve emekli sandığı hastaneleri artı olarak üniversite hastanelerini yıllarca ziyaret eden ben doktorları reçete yazan amcalar olarak kodlamışım. Ta ki kendi doktorumuz Müfit Turman ile tanışana kadar. Herzaman doğal ve basit yöntemleri tercih etmişti. Biz de öyle büyüyünce sandım ki doktorlar, dinler, inceler, konuşur ve anlatır.Sonra biz onları uygularız,ilacımızı içeriz ve sağlığımıza yeniden kavuşuruz.

Yok yahu! Öyle değilmiş meğer, çocuk aklımla yanılmışım; doktorlar hastaların yüzüne bakar ve ilaç yazarmış.A-ah bir de kan idrar tahlili istermiş.Yada ultrasound,tomogrofi,MR vb...

Tepemin tasını attıran son olay Türkiye'nin çok bilindik bir üniversite hastanesinde ufacık bir şeyi kocaman yapıp neredeyse kanser diyeceklerdi de bir daha kapısının önünden geçmeyip sağlığıma kavuştum.

Koskacaman bir genç kızdım ve gözüm açılmıştı.Hastane ve doktorlar ilaç kartelleri olmadan büyüyemezler. Bu kartellerle iş yapmayan doğal yöntemlere yakın ve yatkın birilerini bularak gerekmedikçe doktora gitmemek gerektiği kanaatine vardım. Çünkü hastanelere gitikçe insanın sağlığı bozulup,daha çok hasta edebilen yerlerdi artık bana göre.

Az ilaç reçete ederek, daha doğal ve bütünsel yaklaşan bütün doktorları tenzih ederim. Tekrar ederim.


En son 1 yaş kontrolü ile ilgili bir araştırma yaparken çok radikal söylemleri olan bir doktora rastladım, yani Dr.Kadir Tuğcu'ya... Açıklmaları o kadar net ve doğruydu ki bana kalırsa, bir solukta bütün forumu okuyuvermişim yahu! :)

Bir anne sormuş:
"hocam 18 aylık oğlumun rutin kontrolünde doktor kulağında kızarmanın oldunu ve gece beslenmelerinden kaynaklandığını söyledi bırakmamı söyledi
ama emerek uyuduğu için bırakamıyorum tabi gece uyanıncada istiyor
böyle bir sebepten kulak kızarırmı eğer emmekten oluyosa gündüzde olmazmı
2gündür de 37 civarı ateş olup düşüyo kulağından mı acaba
daha antibiyotik kullanalı bir hafta oldu napayım hocam"

Hocam cevaplamış:
"O doktor o işi tam bilmiyor. Onun dediği, "biberon"u yatarak alanlar için... Anne memesi alanlarda öyle bir şey olmuyor..37 ateş değildir. Anne sütü alanlarda kulak problemi son derecede nadirdir... "

HELAL OLSUN ! :)



Emzirme ve ek gıda üzerine söylediklerini mutlaka herkes okusun. Çoğumuz kandırılıyor, asılsız bilgilerle bebeklerimizi doğru olarak gösterilen sabun köpükleriyle büyütüyoruz. Örneğin 6 aydan sonra anne sütü yaramaz gibi bir saçmalık yoktur. Bebekler 2 yaşına kadar emzirilmelidir deniyor ama bir yandanda şu yeni klişeleri bize dikte eden doktorların ağzına bakıp sağlam çocuk yetiştirmeye çalışıyoruz.

Dr. Kadir Tuğcu gibilere çok ihtiyacımız var diyorum tekrar ve özetle. Yolu açık olsun, başarılar diliyorum kendisine candan yürekten.

Sevgilerimleeee :)

Aylin

10 Eylül 2010 Cuma

Bebek isteyen çiftler ve herkes detoks yapsın!

Benim başucu kitaplarımdan biri Daniel Reid' in DETOKS isimli kitabıdır. 3-4 yıldır sürekli elimde ve okumaktan resmen paraladım bu kitabı.Aslında yesem yeridir ama konumuza hiç de uygun bir davranış olmayacağının farkındayım :)))



Günlerdir hamile kalmak isteyen, kalamayan veya çeşitli korkuları olan kadınlarla konuşmaktayım. Böyle bir doğal çekimin içinde buldum kendimi. Aynı zamanda uzun zamandır detoks ile ilgili yazmak istiyordum. Şimdiye kısmetmiş, ikisini birleştirdim, işte yazıyorum.

Efendim, doğal tıpçılara ve detoks uzmanlarına göre bütün ama bütün hastalıkların genel sebebi vücütta toksin tutulmasıdır.

Vücutta tutulan toksin dokularda birikir ve bir süre sonra iltahaplanır.Ardından da başta kanser olmak üzere pek çok ölümcül rahatsızlığa dönüşür.
Normalde sağlıklı bir vücut üretilen toksinleri cilt,böbrekler,akciğer ve kolon yoluyla atar ama çevre faktörleri, hatalı beslenme alışkanlıkları, alkalilk beslenme, oksijenden uzak bir yaşam biçimi bu atılımı engeller, vücutta bir güzel toksin birikmeye başlar.
Örneğin 30-40 yaş arası şehirli bir erkek yaklaşık 4 kilo kadar yapışkan,sümüksü,kurumuş ve iltahaplanmış bir toksin tabakasını bağırsaklarında taşır. Yani aslında o göbek değil toksinden oluşan bir şişliktir.
Bağırsaklarımızı mutfak lavabosuna benzetebiliriz, burada kurumuş gıdalar,yağ ve kir tortusu ve benzeri tabakalar birikir. Nasıl lavabo borularını temizliyorsak, bağırsaklarımızı detoks yoluyla temizlemeliyiz diyorum özetle.

Ayrıca ; Kanser hücreleri 2 şeye ihtiyaç duyar, asitli ortam ve oksijensiz ortam. Yani siz hareketsiz bir yaşama sahipseniz ve bol bol asitli içecek içiyorsanız sonunuzu tahmin etmeniz bu kitapla çok güç olmasa gerek.

Dış kaynaklardan alınan toksinler vücutta birikir, iltahaplanır, bu da kanserin ihtiyaç duyduğu .asidoz ve hipoksi ortamını yaratır.

Genelde bu hayvansal proteinler üzerinde yoğunlaşır. Yani kansere davetiye çıkaran şeyler konusunda yediğimiz etleri ayrıca gözden geçirmemiz gerekir.

Eğer sürekli,
Mide ekşimesi,
Saç dökülmesi,
Başağrısı,
Kötü vücut kokusu,
Aşırı yorgunluk,
Gerginlik,
Depresyon,
Vajinal enfeksiyon,
Sık sık üşütme grip olma gibi şeyler sözkonusu ise hayatınızda, dikkat vucudunuzda yüklü miktarda toksin birikmiş demektir.Grip aşısı çare değildir, ayrıca gereksiz derecede civa vb ağır metallari vücuda zerk ettirirsiniz. Bence hiç gerek yok :)

Detoks yapmasanız dahi yapmanız gereken ilk şey kötü alışkanlıklarınızı bırakmak olacaktır. Ayrıca beslenme alışkanlıklarınızı da gözden geçirmeniz şart demektir.

İnsan yediğine benzer, bu sloganı unutmayın. Taze sebze yiyen kadınlar genelde ince uzun ve zarif görünüme sahiptirler ;)

Bir bilgeye göre "bilge hiçbir şey yapmayarak herşeyi yapandır" der. Yani doğayı, olup biten herşeyi akışına bırakmak en büyük bilgeliktir ve bu nedenle hayatta kalmak için büyük bilgeler genelde yemek yemezlermiş.Bazıları su içerek ve sadece bir iki minik yaprak çiğneyerek günlerini geçirirmiş.

Budistleri yogistler ve pek çok derviş vb oruç tutar. Bizim bildiğimiz şekli tamamen deforme olmuş halidir. Ramazan oruçları hafif sahur ve iftarla düzenlenmelidir. Aksinin vücuda pek bir faydası olamyabilir...

Neyse,konumuz hamile kalmak isteyen çiftlerin detoks yapması...

Neden?

Çünkü sağlıklı çocuklar sağlıklı bedenlerden doğar. Burada anne kadar babanın sağlığı da çok önemlidir.Toksin denizine dönmüş bir bedeni öncelikle temizlemek gerekir.

Kötü beslenme alışkanlıkları tekedilmelidir:
Asitli içecekler,
Kafeini bol içecekler,
Alkollü ieçecekler devre dışı kalmalıdır.
Yağlı yemekler,
Etli cızbızlar,
Sakatat türü yiyecekler vb terkedilmelidir.

Alkol ve sigarayı terketmek gerektiğini yazmama bilmem gerek var mı????????????

Günde 2-3 litre alkalik su için,
pH dengesine dikkat edin 7.1 ila 7.5 arası olsun.
Girebiliyorsanız bol bol denize girerek cildinizden atılan toksinlerin tahribatını engelleyebilir, toksin atılımını hızlandırabilirsiniz.
Yemeklerinizde deniz tuzu kullanabilirsiniz.
Günde 1 su bardağına 1-2 damla hidrojen peroksit damlatarak oksijen alımını artırıp toksin atılmasını hızlandırabilirsiniz yine...
Hamam şahane bir detoks uygulamasıdır. Düzenli olarak hamama giderek gözeneklerin açılmasını ve lenf direnajını arttırabilirsiniz.
Kaplıcalar da iyi bir toksin atma ortamıdır. Doktora danışarak kaplıcalara gidebilirsiniz.
Bitkü özlü buhar banyoları yapabilirsiniz. Limon, zencefil kökü,fesleğen, tarçın, lavanta, melis otu,gibi kokularla buhar banyoları yapabilirsiniz. Bunun için de lütfen doktora danışın.
Düzenli olarak masaj çok iyi gelir, lenflerin ve kanın temizlenmesini sağlar.
Tayland masajı,
Tui-na
Shiatsu,
Geleneksel asya ayak masajı,
Nei-dzang iç organ masajı,
Sıcak bitkisel yağ masajları,
Şirokraksi,gibi masajlar çok işe yarayabilir.

Chi enerjiniz ile kendinizi fırçalayın!

Ellerinizi birbirine sürtün ve açığa çıkan chi enerjisi ile baştan ayağa kadar üzerinizi süpürün. Bu enerjinizi dengeler ve iç organların enerjisini dengeler. Yani bedenin kendisini sağaltmasını kolaylaştırır, toksin attırır.
Hafif egzersiz,
Yoga,
Thai Chi,
Doğru nefes alma teknikleri,
Nefes egzersizleri,
Meditasyon,
Dua,
Sessizlik,
Konuşma oruçları,
İbadet gibi şeyler de çok önemli temizlenme ve sağlık kazanma araçlarıdır ( maddi ve manevi olarak)

Ve tabi ki az besin alıp bol su içmek,vücudun kendini arındırma ve sağaltma sürecini hızlandırır. O nedenle detoks yaparken
Süt ve süt ürünleri,
Et,
Yumurta yememek gerekir.
Bütün hayvansal ürünler sindirim sistemi ve kan için son derece asitleştirici bir özellik taşır. Bağırsaklarda çürütücü besin atıkları oluştururlar. Temizlenmek isteniyorsa uzak durmak gerekir.

Aynı zamanda son dönemlerde GDO'lu yemlerle ve hormon ilaçlarıyla büyüyen hayvanlar kadınların üreme organlarını tehlike altına almakta, kist, kısırlık, kanser gibi pek çok hastalığa neden olmaktadır.

Anne olmak isteyen kadınların et yemekten uzak durarak, sindirim ve üreme organlarını dinlendirmeleri gerekir. Bunun için yapılması gereken bir uzman eşliğinde detoks uygulamaktır.
Taze meyve-sebze suyu içilmeli ve taze meyve-sebze yenmelidir. Mümkünse çiğ olarak tüketilmedir. Kabuklarını soymadan bir de :)
Ekmek, makarna, pilav, unlu mamüllerden de uzak durulmalı , detoks süresi boyunca ağza bir lokma dahi konmamalıdır :) En zoru da bu bence. Çünkü toplum olarak hepimiz hamur işini çok seviyoruz :)
Sebze çorbaları,
Pişmiş sebzeler, ( Buharda pişmiş, buğulama yapılmış sebzeler...)
Yeşillikler bol bol tüketilmeli,
C vitamini ve mineral takviyesi alınmalıdır.

Tabi bütün bunları yapmadan önce bir DOKTORA danışmalı ki en doğru ve hızlı şekilde toksin atılabilsin.

Son araştırmalar gösteriyorki, hiperaktivite, otizm vb durumların temel sebebi: TOKSİN!

Toksinlerin zararları ortada ve atmanın yollarını da basit bir dille ifade etmeye çalıştım. Anne-baba olmak isteyen herkes önce deotks yapmalı ve mutlaka bir arınma kürü uygulamalıdır. Toksin atarak daha sağlıklı, zeki ve bünyesi güçlü bebeklerin dünyaya gelmesi kolaylaşabilir.

Yapılması gereken şey detoks uzmanına gitmek ve Daniel Reid' in DETOKS isimli kitabını okumalıdır.

Hamilelik öncesi detoks kürü uygulamasını artık bütün doktorlar önerir oldu. Kulak verip detoks yaparak daha kolay hamile kalınabilir ve daha sağlıklı bir süreç geçirilebilir diye düşünüyorum.

Tavsiyelerim özetle böyle,

Umarım aklında soru olanlar varsa yanıt verebilmişimdir.


Sevgiler


Aylin

9 Eylül 2010 Perşembe

09.09.2010 Ata 1 yaşında :)



Bugün Ata'cığımız 1. yaşını doldurdu ve ilk doğumgününü kutladı. Bu çok özel bir kutlamaydı bizim için. Yalnız bırakmayan büyüklerimize,dostlarımıza çok teşekkür ederim.

Bu arada herkese hayırlı ve güzel bayramlar dilerim.

Çok güzel,sıcak kıpır kıpır en önemlisi sevgi dolu bir gündü.Ama benim Ata için söyleyeceklerim var elbette :

Sevgili yavrum, canım birtanem, güzel bebeğim,

Sen artık bir yaşındasın, bugün senin doğumgünün. Herşeyin gönlünce olduğu, bahtının açık güzelliklerle dolu, sağlıklı, mutlu, huzurlu, dengeli, başarılı, bol kazançlı, harika bir hayat dilerim senin için benim güzel kuzum.

Ah be canım, sana yazsam yazsam yazsam, yazmaya doyamam ama ne yazarsam yazayım şu yüreğimdeki sesleri buraya aksettiremem,biliyorum. Sen bu sesleri çok ama çok iyi duyan bir meleksin.

Seni çok seviyorum. Seni ilk gördüğümde sana aşık oldum ben. Henüz 5.5 haftalıktın ve hepi topu 3.7 mm idin amma benim sevgilimdin. Ben daha önce hiç böyle bir aşk bilmedin canımmm, ben daha önce yaşamıyormuşum, yokmuşum, eksikmişim, ruh gibiymişim,yarımmışım, anlamı yokmuş yaşamımın. Hepsi yalan dolan fasa fiso şeylermiş.

Ultrasonda her gördüğümde bir kez daha aşık oldum... son haftalara geldiğimizde senin sezaryenle doğmana karar verdik. Sonra sana uzun uzun anlatırım neden doğal doğum olamadığını. Çok ani ve hızlı bir karar oldu ve ertesi gün apar topar sezaryene girdim :)

Kablolar, hortumlar, hemşireler, doktorlar, fotoğrafçımız ve babanla doldu ameliyathane ama buz gibiydi işte! Taki senin sesin çınlatana kadar o sessiz ve soğuk boşluğu... Sesine aşık oldum annecim, nefesine aşık oldum daha seni görmeden kokunu aldım, kokuna aşık oldum annecim.

Babacığın seni bana uzattığında ,ağlıyordun ezgili ezgili, sesimi duydun ve sustun sen. Yanıma yaklaştığında daha deriiiiin bir dalga, senin varlığın beni kuşattı ve içine aldı. Öylesine ki artık ben sende ve seninle yaşar olduğumu anladım. Yani ben aşık olmuştum ama seni gördüm aşkın ta kendisi oldum senin için. Biliyorum sen de beni çok seviyorsun. Seni ilk gördüğümde bunu biliyordum ama şimdi adım gibi biliyorum. Evet yavrum, sen de beni çok seviyorsun.

İyi ki doğdun,
İyi ki varsın birtanem.
Seninle hepimiz büyüyoruz.

Seni seviyoruz...

Çok güzle bir gündü, hergünün böyle güzle olsun yavrum...

Sevgilerimle...

Kurabiyeler Nur Ablamızdan...




Nurcum'un ellerine sağlık, kıtır kıtır çok lezizdiler.O marifetli elleriyle nefis şeyler yapmıştı, hepimiz bayıldık :)

Teşekkürler Nuuuurrrrr ! :)

Pastamız ve parti ile ilgili diğer ayrıntılar daha sonra ...

İyi ki doğdun ATA, mutlu, sağlıklı, güzel, başarılı, şans dolu yıllar sana

İyi ki Doğdun ATA :) Mutlu yıllar sanaaaaa :)))


Bugün benim canımın,biricik oğlumun doğum günü... Öylesine hoş bir duygu kapladı ki...Anlatamam.

Bugün hızla geçen zamana, onun büyüyüşüne hayret ederken bir yandan da onu bana vedikleri ilk anı, o lokum gibi tatlı yanağını öpüşümü düşünüyorum sürekli.Yani dünyanın durduğu o anı...

Neler yazmışım önceden...

Selam,Sonunda yazmak için klavye başındayım. Bebeğimiz Ata 9 Eylül' de dünyaya gelerek hepimize güzel bir merhaba dedi ve bir anda hepimizin hayatı değişti.
Bu ne güzel şey!
Aman Allahım!
Çok çirkin :)
Ayyyy, yerim ben onu....!
Hiiii! Çok tatlı birşeysin sennnn! diyerek bebek odasının camına yapışan ailem, bir heyecanla görmek için bekleyen aile dostlarımız, hastane ekibi ... derken Ata dünyayı şenlendiriverdi.

Ya annesi olarak ben???Epidural anestezi ile alınmasına karar verilmişti ve ben paravanın arkasında pür dikkat bebekten gelecek o ilk "ıngaaaaaaaaaaa" yı bekliyordum. Beklediğime değdi ve canımın içi anne karnından alınırken yüksek sesle ıngaalamaya başladı.Bu arada eşim Çağatay Atasağun, doğum fotoğraflarımızı çekmek için başucumdaydı, elimi tutuyordu bir yandan ama bir yandan da bebeği çekiyordu şıkırt şıkırt.
Heyecandan ne yaptığını bilemeyen ve mıhlanmış gibi ameliyathane masasında yatmakta olan ben nefesime konsantre olmayı deneyerek sımsıkı tuttuğum Çağatay'ımın elini bırakmakta zorlanmıştım. İmdadımıza anestezi uzmanımız yetişti ve "Aylin hanım, benim elimi tutun şekerim, ben buradayım" diyerek bizi daha da neşelendirmişti.Evet, anlatırken bile heyecanlanıyorum. Ingaa da kalmıştık. Sesi takip ederek başımı çevirdim. Başucumda minik bir melek, ağlıyordu, sesleniyordu, haykırıyordu...

Silindi, bir havluya sarıldı ve bana uzatıldı kınalı kuzum. Hemen konuşmaya başaldık ve bebeğim sesimle sakinleşerek derin bir nefes aldı ve beni dinlemeye başladı.İşte o anı unutmam mümkün değil.Ruhuma işledi!

Maşallah...! Hem de 41 kere :)

.............
Ahh ahh, ne gündü o gün.Ne gün! :) O günü bir daha yazmaya kalksam acaba neleri yazarım bilemiyorum.

Ama şimdi çok işim var onu biliyorum.

Davet için hazırlanam lazım :)))

Ata'cığım iyi ki doğdun, iyi ki beni anne olarak seçtin, iyi varsın yavrucuğum.
Hayatımın anlamı...

Birtanem, can tanem ...

Sevgiler

NOT:Herkese iyi bayramlar

8 Eylül 2010 Çarşamba

Biraz hüzün biraz bayram

Karışık duygular içindeyim...
Sanki ayıp işler yapıyormuşum gibi geldi balonlarla evi süslerken. Nehir ve sonsuzluğa kanat çırpan bütün melekler aklımdaydı tek tek. Ama o sırada Ata'cığım çok mutluydu balonlarla oynarken. Bense sağ olduğuna mı sevinmeliydim yoksa gidenlerin ardından sessizliğimi ve suskunluğumu mu açığa vurmalıydım???

Bunu yapmaya Ata'nın hatırı için hakkım yoktu.

Ama tadım yok diyebilirim.

Sağlığı yerinde olsun, bütün günler onun doğumgünü bizim için.

Evde bir hararet, bir telaş...

Biraz hüzün biraz bayram işte...

7 Eylül 2010 Salı

Kampanyanın bitiş tarihi 30 Eylül!...

Değerli anneler,okurlar,arkadaşlar,

Tane tane kapakları toplayalım adım adım engelleri aşalım isimli kampanyanın bitiş tarihi 30 Eylül olarak açıklandı.

Az önce Ataşehir Belediyesi' ni aradım ve 30 Eylül bilgisini aldım.

Kaç kapak oldu?
Birikenleri ne yapıyorsunuz?
Ortak bir adreste birleştirip birlikte teslim edelim mi ne dersiniz?

Sevgiler

Aylin

BM' nin Uluslararası Mama Kanunu varmış,duydunuz mu?


Mama firmalarıyla görüşmelerin sırasında, Peri' nin gönderdiği linkte Dr.Kadir Tuğcu' nun bu yazısına rastladım.

Yazının tamamını lütfen okuyun ama beni şok eden şey Birleşmiş Milletlerin hazırladığı “Anne sütüne Yakın Mamaların Pazarlanmasının Beynelmilel(Uluslararası) Kanunu" oldu.

İşte maddeleri:

BU KANUN 10 MADDEDEN İBARETTİR:
1- Halka yönelik hiçbir mama reklamı yapılamaz.
2- Annelere ücretsiz dahi olsa numune dağıtılamaz.
3- Hiçbir sağlık kuruluşunda ürün promosyonu yapılamaz, servislerde kullanılması için ücretsiz veya düşük ücretli mama verilemez.
4- Hiçbir firma yetkilisi annelerle görüşme yapamaz.
5- Sağlık personeline hiçbir hediye veya ürün verilemez.
6- Etiketlerde suni beslenmenin üstünlükleri diye hiçbir resim veya cümle kullanılamaz, bebek resimleri konamaz.
7- Sağlık personelinin bilgilendirilmesi ilmi ve gerçekçi olmalıdır.
8- Etiketlerde anne sütünün üstünlüğü anlatılmalı, ayrıca suni beslenmenin yan tesirleri, maliyeti ve zararları belirtilmelidir.
9- Bebekler için uygun olmayan şekerli kondense sütler tavsiye edilmemelidir.
10- Bebek maması imalatçıları ve dağıtımcıları bulundukları ülkelerde bu kanun uygulanmasa bile bu kanuna uyumlu çalışmalıdırlar.

Gerçekler hakkında ne biliyoruz ki? demeden edemedim.

Yorum sizin...

6 Eylül 2010 Pazartesi

İstanbul Yoga Merkezi Açıldı!

Sevgili dostum Ayça' nın açtığı İstanbul yoga merkezi aslında yoga ve hamilelik yogası için çok doğru bir adres. Kendisi benim hamileliğimde de bana çok yardımcı olmuştu. Hamilelere ciddi bir tavsiyemdir :)

Her Yönüyle Yoga Erenköy Bağdat Caddesi’nde


1 Eylül 2010'da Erenköy Bağdat Caddesi’nde kapılarını açan İstanbul Yoga Merkezi’nde, bütünsel yoga anlayışı benimsenir ve yogayı bir yaşam tarzı olarak benimsemenizin yolları anlatılır. Bütünsel Yoga'da amaç, yaşadığınız dünyadan kendinizi soyutlamanız ya da dış dünyayı değiştirmeniz değil; yaşamınızdaki mevcut dışsal faktörler içinde, hayata bakış açınızı değiştirmeniz, tarzınızı yogik hale getirmenizdir.
IYM'de yoga dersleri, meditasyon, nefes yoluyla prana çalışmaları, yoga felsefesi sohbetleri, yoga terapileri, hamile yogası, yoga eğitmenliği sertifika programı, yoga tatillerini bulabilirsiniz.
Her yönüyle yoganın anlatıldığı IYM'de, ayrıca sertifikalı tecrubeli uzmanlardan masaj terapileri, bünyesinde bulunan Devi Cafeshop’da, vegan/vejetaryen mutfaktan atıştırmalıklar ve Hindistan'dan ithal ürünler bulmanız mümkün.

Istanbul Yoga Merkezi, dünyadaki tek yoga universitesi Vivekananda Yoga Universitesi'nin Türkiye koordinasyon merkezi ve Yoga Bharati-ABD Sivil Toplum Örgütü Türkiye gönüllüsüdür.






Detaylı bilgi için:

Adres: Caddebostan mah. Bagdat Caddesi Kantarcı Rıza Sokak Köseoğlu Apt. No: 5 D: 3 Erenköy (Divan'ın sokağından girince, soldan 3. bina)
Tel: 216. 368 8482
eposta: basvuru@yogamerkezi.com – ayca.gurelman@gmail.com
web sitesi: www.yogamerkezi.com

Mıy mıy mıy...



Aman ya! Ben ne kadar çok boş ve gereksiz yere kendime baskı yapıyormuşum meğer!

Ata yemek yiyor mu?Tabağındaki bitti mi? Doydu mu? Doymadı mı? Acaba karnı aş mı???

Bu vesveseleri bir kenara bırakınca ben de rahatladım o da.neymiş o öyle mıy mıy mıy mıy.Vıyy vıyy vıyy vıyy! Bir kere Ata anne sütü ile beslenen bir aslancık. Onun dışında öğünlerini şaşmadan ve kasmadan alıyor.Bazen yemek istemiyor o kadar!

İyi de bu dünyanın son değil ki??! Sen hergün yiyor musun kızım! diyorum kendi kendime.Ya da "Ata bugün yedi mi? Ne yedi?" suallerini soran sualcilere de aynı yanıtı veriyorum. Yahu adam ço kaç olsa der "mama" diye. Sonra çok aç olsa üzerime saldırır emmek ister. Yiyor işte bir güzel.

Daha fazlasını istemek Ata'ya yapılacak en büyük haksızlıktır. Bu tür mahalle baskılarından ayrıca ben bile çok sıkılmışken Ata'nın bunalması çok normal.

Ben mis gibi mamalar yaparım, Ata'cım da mis gibi yer. Yemezse de canı sağolsun. Yeter ki sağlığı, mutluluğu, huzuru yerinde olsun.

Gerisi boooooooooooooooooooooş! :)))

Bu böyle biline.

Sevgiler...

Aylin

Ölüm ...

Ölüm...
Hayatın ve hareketliliğin bittiği an...Yani bu doğum, doğuş,bebek, büyüme, annelik gibi renkli, sıcak ve hareketli yüzün tam tersi.Soğuk ve boz bulanık olan yüzü...

Ne denebilir ki ölüm için? Ne anlatılabilir ki? O kadar sert ve ağır bir şey ki tek başına, kelime olarak bile çok şey ifade ediyor.

Ölüm...

İnsan ne olursa olsun ölümü düşünmeli, arada sırada bile olsa.

Ben kendi ölümümü sıkça düşünen biriyim. Yanlış anlaşılmasın, intihar planlamıyorum. Daha doğrusu öldükten sonrasını sık düşünen biriyim desem daha soğru olur.

Ben ölürsem, insanların arkadamdan ah etmelerini, küfür etmelerini istemem. Bu olgu benim için (biraz sert olsa da) sıkı bir rehberdir.

Yalan söyleyemem,
Yağ çekmem,
Ayıya köprüyü geçinceye kadar dayı demem.
Gerçekleri söylemek için ve doğrularla birlikte dosdoğru yaşamak için kimseye şirin görünmeye çalışmam.
Dalkavukluğum olmaz, olamaz.
Berbat yanlarım vardır elbette ama,
Bizans entrikalarına girmem,
İnsanların yüzüne gülüp arkasından konuşmam,
Seviyorsam seviyorumdur,
Sevmediğim ve onaylamadığım insanlardan uzak dururum.Mecbur değilim ya!!!
Çok mala, paraya tamah etmem,
Varsa şükür, yoksa yine şükür demeye çalışırım.
İlkelerimden vazgeçmem.

Çünkü bütün bunları yapmış yaşamış bir dedenin torunuyum ben. Ne varlığa sevindi ne yokluğa söylendi benim dedem. Çok ilkeli, dürüst ahlaklı insan sevgisi ile yüreği dopdolu biriydi. Nur içinde yatsın.

Öyle biriyidi ki o...Mesela, Eve gelirken sokağın başından itibaren çoluk çocuk kim varsa herkesi selamlar, hal hatır sorardı. Merhabasız biri değildi en başta, yüzü hep gülerdi.Ters gelen, inancına ters düşen birşey varsa tersti işte, o kadar! Hep büyük ve evrensel doğruları seçti kendine anladığım kadarıyla.Yaşadığı gibi inandı ama inandığı gibi yaşamadı.Elinde olanla yetindi, kaprisi, yalanı dolanı yoktu. İş yaparı, çok fazla kar etmek için kandırmazdı, makul olanla kalırdı pazarlıkta.

"Allahım sen benim canımı ayakta gezerken al" derdi. "Ben ölürsem şatafatlı cenaze istemem" gelmeseniz bile olur"derdi.

Ölüm...
Ve tanrı bu sebahatkar ve iyi kalpli kulunun dileğini yerine getirdi. Birgün, çok sağlıklı olduğu birgün öldüğü haberini aldık. Aniden, ama ayakta gezerken değil, alnını dayadığı secdede son nefesini vermişti...Cenazesi öyle kalabalıktı ki... Mış gibi yapan yoktu sanırım.O hiç mış gibi yapmamıştı ki...Zaten olamazdı, bu mümkün değildi. Ektiğini biçtiği bir gündü o gün dedeciğimin.Hiç "mış" gibi yapmamıştı ve gözyaşları yani o sel gibi akan gözyaşları sahte olamazdı.

BÖylesine doğru bir kalbe yakışan bir sondu bu.Ancak ne yazık ki yıllarca şoku üstümüzden atamadık. İyi kalpli dedemiz, iyilik fenerimiz gitmişti. Yalnız ve sessiz kalmıştık hepimiz :(

Eğer ruhu bizi izliyorsa görüyordur nerelerde olduğumuzu. Şahsen ben onun yolunda yürümeyi tercih ettim. Diğer aile üyeleri gibi aslında...Umarım ruhu rahattır, nur içindedir, sevgilerle doludur.

İnsan sonunu düşünmeli derim herzaman.Mesela benim cenazemde sevenlerim olsun isterim.Mış gibi yapanlar gelmese de olur.Zahmet etmesinler. Sağlığımda canımı sıkıp yokluğumda ağlarmış gibi yapıp bu sefer ruhuma eziyet etmesinler.Dostlarım,kardeşlerim olsun,candan sevenlerim olsun, bir fatiha,yeter. Ben sonsuzluğa yükselirken cami avlusunda ikiyüzlülerin kalabalığı olmasa da olur derim.

Bunları niçin mi yazdım? Bir cenaze haberi aldım geçenlerde.Üzüldüm,içim bir garip oldu.Avluda mış gibi yapanlar ve ardından gülenler vardı da ondan... Allah kimseyi bu duruma düşürmesin. Bir cenazenin ardından gülmeyi bana da evlatlarıma da nasip etmesin. Ölen ölmüştür,dava düşmüştür. Merhumla yada merhume ile derdi olan varsın gitsin tedavi olsun!

Ölüm...




Dün güzel melek Nehir sonsuzluğa bıraktı kendisini. Ben sadece ağlayabildim. Sadece gözyaşlarım düşebildi. Başka hiçbirşey yapamadım. Ağladım, ağladım ağladım.

Ata'm kuzum yavrum birtaneme sarılıp koklaya koklaya ağladım.

Bizim yuvamızdan da melekler sonsuzluğa kanat çırpmıştı. Aklıma yine geldiler, o miniklere ana yüreğimce ağladım.

Elimden gelen tek şey bu oldu.

Tıpkı dedemin cenazesinde olduğu gibi.

Ölümle gelen acıya aktı gözyaşlarım...

5 Eylül 2010 Pazar

Zihinsel istismar



Anne ve babalar, eğitimciler, çocukları seven herkesin özellikle dikkatini çekmek istediğim bir konu var ''zihinsel istismar''. Farkında olmadan hepimizin maruz kaldığı ve bir şekilde istismar uyguladığı bir durumdur. Yaşanılan travmalar psikologlar ve uzmanlar tarafından incelendiğinde görülüyor ki aslında hepimizin birbirine uyguladığı bir şiddet biçiminin adı zihinsel istismar. Kesiklerin, darpların izleri hemen görülür ve tedavi edilebilir ama zihinsel istismarın izlerini bulmak, ortaya çıkarmak, tedavi etmek çok zordur.
Peki nedir bu zihinsel istismar? Biz hangi davranışlarımızla, sözlerimizle özellikle çocuklarımızı zorluyoruz?
Tehditler Savuruyoruz!
Eğer bunu bir daha yaparsan seni sevmeyeceğim” cümlesi buna en güzel örnektir. özellikle gelişim çağının ilk evrelerinde olan çocuklara söylediğinde etkisi ömür boyu karakterinden silinmeyecek izler bırakabilir. Siz de böyle bir tehditle karşılaştıysanız, o an neler hissettiniz, hatırlayınız. Bunula beraber ''seni uzağa bırakacağım'', ''bir daha hiç görüşmeyeceğiz'' gibi sözler savurduğumuz en yaygın tehditlere örnektir.
En çok beni sevsin istiyoruz.
En masumu da çocuklarımızı yetiştirip terbiye ederken ''beni herşeyden daha çok sev'' mesajını onlara yüklemeye çalışmaktır. Buna örnek olarak ''annemizi herşeyden çok sevmeliyiz'' mesajı olabilir. Anne sevgisini her konuda ve olayda vurgulamak, tehdit unsuru yapmak çocuklarda şiddetli korkulara, kaybetme duygularına neden olabilir. ''Evden gidip bir daha hiç gelmeyeceğim'' diyen bir anneyi o an için mazur görebiliriz, peki ya bu sözü duyan 5 yaşındaki çocuğunun dünyasındaki yol açacağı büyük sarsıntıyı nasıl engelleyeceğiz? Bu tehditlerin ileride özellikle duygusal ilişkilerinde onu nasıl zorlayacağını bir yetişkin olarak düşünmek zorundayız.
Dövmekle tehdit ediyoruz.
Fiziksel şiddet tehditleri, özellikle topluluk içinde böyle bir tehditle çocuklara yaklaşmak derinden etkilenmelerine neden olabilir. Sosyal ortamlarda çekingen, özgüveni düşük olarak yetişmelerine neden olabilir.
Sözlerle yaralıyoruz.
Aynı zamanda iletişim kurarken seçtiğimiz sözcükler, ses tonumuz, beden dilimiz farketmediğimiz kadar yaralayıcı olabilir. özellikle sözlü kınamalarımızda aşırılığa kaçmak travmalara sebep olabilir. Bir çocuğu sürekli “ işe yaramaz”, ” kötü” ilan etmek kendini kötü hissetmesine ve öyle olduğuna inanmasına yol açabilir.Böyle bir durumla karşılaşmayı hangi yetişkin kabul edebilir, öyle değil mi? Bir çocuğa sürekli olarak ”haylaz” olduğunu söylemek kişilik alt yapısının olumsuz bir zemine kaymasına neden olabilir. Bunun istenmeyen davranışların tekrar edilmemesi gerektiği anlatılırsa travmatik durumların yaşanılmasını engeller. Sürekli yaramazlığını vurgulamaz olumsuz pekiştireç görevini görür, istenmeyen davranışlar devam eder. Aynı zamanda çocuğun ruh dünyası sarsılarak sağlığını yütürebilir.
Kıyaslıyoruz.
özellikle okul başarısında çok sık rastlanılan bir durum olarak kıyaslama çocukların en çok tepki verdikleri durumlardan birisidir. “Arkadaşın Selin tam puan almış, sen alamamışsın” diyerek kıyaslamaya başlıyoruz. Genelde örnek göstermek, çocuğun önüne hedef koyarak aşmasını sağlamak için yaparız. Ama bu karşı taraf için acı veren bir durum olabilir. özellikle bu kıyaslamayı kardeşler arasında yapmak daha kaçınılması gereken bir durumdur. Anne ve babaların bir çocuğunu diğerine göre daha çok sevdiğine çoğumuz şahit olmuşuzdur. Daha az ilgi gören çocuğun içinde yaşadığı sevilmeme durumu ileride kendisini “ kurban” olarak hissetmesine olumsuz zemin hazırlayacaktır. Sağlıklı olmayan ilişkiler geliştirmesine, yanlış arkadaş seçimine, mutsuz evliliklere, özgüvenden yoksun bir iş yaşamına neden olabilir. çocukluk çağında yaşanan küçük travmalar yetişkin olunca özellikle büyük mutsuzluklara dönüşebiliyor. Bu nedenle çocuklarımızı eğitirken “ ben olsam ne düşünürdüm” diye düşünmeyi elden bırakmamız çok önemli. Nihayetinde kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi özellikle çocuklara yapmaya anne-babalar ve eğitimciler olarak bizlerin hakkı olmadığını düşünüyorum. İç iletişimimizi ve çocuklarla olan iletişimizi sağlıklı olarak güçlendirmek için kaynaklara ve uzmanlara danışmayı tavsiye ediyorum.
Sağduyulu, bol empatili, huzur ve sevgi dolu günler dilerim.
Aylin Atasagun

Ne zaman konuşacak?

Bebekler ne zaman konuşur?
Erkek bebekler niçin geç konuşur?
Konuşmasını hızlandırmak ve ilerletmek için ne yapmalıyım?

Bebekler genelde 6 .ayda hecelemeye başlar; mamamama, babababa, nanana, dededede gibi. Bu heceleme 8. ayda zirve yapar ve daha sonra basit ses ve hece denemeleri başlar. 1. yaşına yaklaştığında anne-baba, mama, dede, gel, al, bu gibi basit sözcükleri söylemesi beklenir. ( En az 5 tanesini)

Konuşmayı desteklemek için ne yapmalı?

İlk önce evdeki TELEVİZYONU KAPATMAK GEREKİR. Çünkü insanlar konuşmayı konuşarak öğrenirler, dinleyerek ve izleyerek öğrenmezler. Anneler sanırlar ki; eğer çocuğuma tv izletirsem duyduklarını tekrar eder ve konuşur. HAYIR! Bu tamamen yanlıştır.TV izleyen çocuk dinler, sesi ve konuşma figürünü kaydedebilir ama taklit etmesine yine TV izin vermez. Sürekli TV konuşmakta ve bebekle çocukla iletişime girmediği için onun taklit etmesine imkan vermemektedir. Bu nedenle TV' nin 2 yaşına kadar izletilmemesi gerekir. Biz Ata' ya kesinlikle TV izletmiyoruz ve 2 yaşına kadar izlemesini istemiyoruz. Beyin ve dile gelişimi için bu çok öenmli ve herkese tavsiye ederim. Zaten TV kapalı olunca eğlenecek ve konuşacak, hayatı paylaşacak çok şey kalıyor. Açıkça sormak isterim: Çocuğunuzun donuk olmasını ister misiniz? Hayır ise yanıtınız lütfen Uzm.Psikolog Sinem Olcay'ın bu yazısını okuyun.

Bebekler konuşmayı nasıl öğrenir?

Öncelikle etraftaki sesi dinlerler ve belli bir süre sonra taklit etmeeye başlarlar. Anneler ise bebekleri ile konuşurken içgüdüsel olarak seslerini inceltirler. Bu ise bebeklerin belli perdedeki sesleri daha iyi duymasını kolaylaştırır. Dinle - taklit et gibi işlem sıraları daha sonra "dinle- ses çıkar- anlaşılmayı bekle"ye dönüşür.

Burada annenin ve ebeveynlerin yapması gereken şeyler ;



Yumuşsak ve neşeli bir ses tonuna özen gösterilmeli,
Bebeğin hatalı ve eksik ses çıkarması ile ilgili olarak asla dalga geçilmemeli,
Sesleri yanlış olarak telaffuz etmemeli, örneğin: araba yerine ayaba demek gibi.
Doğrusu telaffuz edilmeli,
Bebekle göz hizasında bulunmalı,
Göz kontağı kurarak konuşmaya çok özen göstermelidir.
Etrafta olup biten herşeyi, yağtıklarını ona tek tek ve basit bir dille anlatarak dil gelişimine katkıda bulunabilirsiniz...
Sesleri vurgulayabilir,
Kelimeleri tekrar edebilirsiniz ( evet, sabır olmadan olmuyor)
Yavaş bir ritm ve melodik olarak konuşmak bebeğin daha fazla ilgisini çeker ve kendisi ile ilgilenmenizi isteyerek konuşmaya özen gösterir.
ayrıca bebeğin çıkardığı seslere dikkat edip tepki vedikçe ilgilenildiğini hisseden bebek daha çok konuşmak isteyecek ve konuşmazı ivme kazanacaktır.
Kitap okumak,
Şarkı söyleme,
Eşleştirme kartları ile oynamak da çok faydalı olacaktır...




Ata ile şunlar çok yapıyoruz:

Ata, bak kuş. Kuş geçiyor. Kuş uçtu, kuş gitti.
Tren geçiyor -el sallıyoruz- Gidince ise : git-tiiiii diyoruz. (Anne-baba)
Aç Ata,
Gel Ata,
Bak Ata,
Tut Ata,

Sonra minik parmak pyunları oynuyoruz.

Baş parmağım nerdesin, mesela bu onun sesleri daha kolay taklit etmesini sağlıyor. Çok tavsiye ederim.

İlgi, sabır ve titizlik isteyen bu süreçte ailelerin konuşma tarz ve biçimlerini birebir kopyalayan bebekleriyle ilgilenirken daha çok dikkatli olması iyi olur.

Tabi bu arada bir de bakıcı faktörü var. Eğer bakıcı yabancı uyrukluysa 1 yaşa kadar çok fazla olumsuz etkisi olmaz ama 1. yaştan sonra yabancı bakıcı dil gelişimi için bir handikaptır. Bu nedenle ana dili ile veya istenilen dili konuşan birinin ilgilenmesi çok önemlidir.


Konuşma gecikirse ne yapmalı?

Konuşmak isteyip konuşamayan çocuk biraz agresif olabilir, bu nedenle ailenin çocuğu çok fazla baskı altına almaması gerekir.
Konuşamıyor vb gibi etiketler yapıştırılmamalı, sürekli cesaretlendirilmeli ve olumlu olarak motive edilmelidir.
Müzik dinlemesi ve müzik aletleri ile ilgilenmesi çok işe yarayabilir.
3 yaşına gelmiş ve hala konuşma yoksa sadece ses çıkarma vb varsa bir uzmana danışılmalıdır.

Bezler




aylinatasagun@gmail.com

4 Eylül 2010 Cumartesi

Çalışan annelerin doğum ve süt izni

Merhaba,

Bir süredir çalışan annelerin doğum izni ve süt izni ile ilgili olarak konuşuyor ve reformist bir yaklaşımın gerekli olduğunu konuşuyoruz gruplarda.

Ancak yasaları tekrar didik didik etmek gerektiğine inanarak mecvut durum ve istenen durum arasındaki farklılıklara dikkat çekmek isterim:

Mevzuattaki son duruma bakalım:
Kadın memurların doğumdan sonraki 4 ay günde 3 saat, sonraki altı ay ise 1.5 saat süt izni kullanmasını öngören tasarı, TBMM AB Uyum Komisyonunda kabul edildi. Tasarıya göre, kadın memura, doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilecek. Çoğul gebelik halinde, doğum öncesi 8 haftalık aylıklı izin süresine 2 hafta eklenecek.




Şimdi o zaman soru 1:

ilk 4 ay 3 saat süt izni, OK
Sonraki altı ay, 1.5 saat süt izni, bu da OK. Ne etti toplam 10 ay. Peki, Sağlık Bakanlığı SAĞLAM ÇOCUK yetiştirme politikasında ne diyor " İlk altı ay sadece anne sütü, daha sonra ise 2 yaşına kadar anne sütü verilmelidir" diyor. Bu durumda bebek 10 aylık olduğundan itibaren annenin çalışma mesaisi dolana kadar beklemelidir, öyle mi ? Bunu mu anlamalıyız?


Soru 2:Anne ilk altı 6 anne sütü vermeliyse yasa niçin bunu desteklemiyor??
Emzirmek nedir bilmeyen bürokratlar lütfen emziren annelere söz hakkı versin ve bu yasa tekrar düzenlensin. Önerim: Bebek 2 yaşına gelene kadar 10. aydan itibaren anne günde 1 saat süt izni kullanmalıdır.
Bu durumda Emzirme reformunda da bahsedildiği gibi ilk 4 aya kadar uzanabilen ücretli "doğum sonrası izin" 6 aya çıkarılmalıdır.

Soru 3: Çalışan hamileler niçin işten çıkarılıyor?
Yasa ile çalışan annenin hakkı hukuku koruma altına alınmalıdır. Yoksa bunca bebeğin annesinden ayrı gayrı büyümesinde devletin ve patronların veballi büyük olacaktır diye düşünüyorum. Yazıktır yahu!!!Kadınlar hamile kaılıyor ve doğum izni + süt izni istiyor diye işten çıkarılıyorlar.BENCE BU DURUMDA İŞTEN ÇIKARILAN HERKES MAHKEME YOLUNU DENEMELİ VE BUNUN HESABINI SORMALIDIR! Önerim: İş kanunu hatta anayasa düzenlemeleriyle çalışan annenin hamililik süresince ve doğum + süt izninde işten çıkarılmamasını belirten bir düzenleme yapılması...Fransa ve İspanya, ücretsiz izin süresi de dahil olmak üzere kadına toplam 300 haftalık işten çıkartılmama garantisi verir

Soru4: Çalışan memurun ücretsiz doğum izni 1 yıl iken işçiler niçin 6 ay olarak kullanmaktadır?Yasa ile birlikte eşitlenme sağlanmalıdır.

Soru 5: Hekimler ilk 6 ay anne sütünü destekliyor mu?
Çok tartışıldı, 100 gr eksik kilo alan bebeklere bile mama öneren hekimler bir yanda, aman sakın mama vermeyin igelin konuşalım, size yardımcı olalım diyen sağlık ocaklarındaki sağlık personeli bir yanda... Bu çelişkinin giderilmesi için önerim: sağlık bakanlığı denetimlerini arttırmalı, hastanelerin bebek dostu olma ünvanlarını daha sıkı kurallara bağlamalı, her açılan hastaneye bu ünvan verilmemelidir. Hatta gerekirse şartlara uyulmuyorsa hastane tarafından ünvan hastanenin elinden alınmalı ve kamuoyuna duyurulmaldır.Mama kullanımı reçeteye bağlı olmalı, marketlerde mama satılmamalıdır.

3 Eylül 2010 Cuma

Oyun halkalarla neler yapılabilir? Oyunlarımız Vol .I

Birden çocukluğa yani oyun çocukluğuna geçmiş olan Ata ile birlikte yaptıklarımız keyifli vakitler yaratıyor...

Ce-e oyununa ellerimizle yüzümüzü kapatarak oyanamaya çok erken başladık, öyle ki hatırlamıyorum bile:) Sonra bir eşyanın arkasına saklanarak devam etti. Sonra saklambaça dönüştü. Emekleme sürecinin katkısı büyük bunda.

Şimdilerde ise oturup oyuncaklarımızla oynayarak zaman geçiriyoruz.

Halkalarla kule yapıyoruz sık sık. Sonra onları tek tek çıkarıp yine tek tek takıyoruz. Sırasıyla takıp çıkarabilmesini sağlamak için her defasında anlatarak ve aynı uyaranları vererek gerekli beceriyi gösterebilmesini sağlamaya çalışıyorum...



Bir başka vesiyonu ise halkaları (4 taneler) el ve ayak bileklerine takmak ve çıkarmasını istemek olabiliyor.

Sonra aynı halkaları yuvarlamaya başlıyoruz.

Diğer bir versiyonu ise halkaları eksenleri etrafında döndürmek ve kendi kendilerine durmalarını izlemeyi başarabilmek. Konsantre olmayı öğretmek kadar zihinsel ve dil gelişimini destekleyen bir yapı yarattığımı düşünüyorum.

Bu oyuncakla daha çeşitli versiyonlar yaratmak mümkün.Halkaları yerde yanyana diziyorum ve renkleriyle sayıyorum bazen. Büyük halkadan küçüğe doğru sayıyorum mesela. Sarı, turuncu, mavi, yeşiiillll :) Haydi bir daha...

Bazen en büyüğü ve en küçüğü alıp gösteriyorum "Bu büyük bu küçük" gibi. Aslında tek bir kavram üzerinden gitsem daha iyi olur tabi. Çünkü aynı anda iki kavram için henüz küçük. Mesela "büyük halkayı alalım, büyük halkayı yuvarlayalım, büyük halkayı bileğimize takalım, büyük halkayı döndürelim"...gibi bir oyun daha makul ve mantıklı olabilir. Şimdi yazarken aklıma geldi :)

Dur bunu yarın bir deneyeyim :)))

Sevgiler

Ata,eşim ve ben değirmenlere karşıyız!



Bile bile lades bizimkisi...

Toplumsal meselelerle fazla nefes tüketmiş ve yorulmuş bir anne olarak huyumdan yine vazgeçmedim ama daha akıllıca hareket ettiğimiz düşünüyorum.

Neden mi bahsediyorum: çevre koruma bilincinden.

2 yıldır profesyonel ev hanımıyım (Asıl mesleğim öğretmenlik ama ev hanımlığı bana yapışan ve yapıştırılan bir görev) Aile halkı olarak düzenli bir şekilde çöp üretiyoruz ve bunca çöp üretimi beni çıldırtıp endişelendirmeye yetiyor, "ne olacak halimiz???" diye diye...

Tatilden döndüğümüzden beri kağıtları ayrı, camları ayrı, plastikleri ayrı ayrı poşetlere koyuyorum.Organik çöpleri ise öğütücüde hallediyorum.
Evimizin karşısında bir cam şişe kumbarasının olması beni pek bir sevindiriyor. Şişeleri biriktirip oraya gittiğimizde çok sevinçli oluyorum. Ata'yı da alıp şişeleri kumbaraya atmaca oynuyoruz. Sayı sayıyoruz tabi bu arada.Çok eğlenceli vallahi.

Kağıtlar koca bir karton torabada katlanıp istifleniyor.
Plastikler yine bir torbada birikiyor.

Sonra evin köşesindeki konteynırın kenarına bırakılıyor ki bunları toplayarak hayatını kazanan yurttaşlara bir nebze bizim de katkımız olsun.

Güya Belediye her cumartesi kapıt,kompozit,plastik ve camları ayrı ayrı toplayacaktı ama nerdeeeeeee. Projeyi duyduğum ilk an " işlemez bu süreç, kimse çıkarmaz çöpünü filan" dedim. Etrafımdakiler kaşlarını çattı, şimdi Aylin soruyor kaşları havada bir şekilde; hani,nerede çöpler, nerede belediye??? :)

Bir öğretmen olarak halkın biokimyasını, düşünce kalıplarını, yaşam biçimini çok iyi biliyorum. Okulda çöp ayırmayı bırakın, elindekini çöpe atmayı öğretmekte güçlük çekiyoruz.

Öyle beceremiyoruz ki ülkemizde her metrekareye bir tane iri çöp parçası düşüyor. O nedenle bana kaşlarınızı çatmayınız, analizlerinizi, verilerinizi iyi kontrol ediniz derim efendim.

Aaa, tabi Ata, eşim ve ben yel değirmenelerine karşıyız, bile bile... Belki de en güzeli böööyyllleeeeeeeee :)



Çöpler ayrışıyor,camlar şenlikle kumbaraya atılıyor her hafta :)

Sevgiler

Gümüş Bebek Kaşığı

Artık yeni bir trend var: gümüş bebek kaşığı hediye etmek :)



Bundan bir kaç ay önce keşfettiğimiz bir firmanın kaşıklarını inceleme fırsatım olmuştu. Modelleri ve sundukları birbirinden şık kutular çok hoş doğrusu.


www.bebekkasigi.com adresinden daha da ayrıntılı bilgi alabilir, Facebook sayfalarını tıklayabilirsiniz.

Sevgiler


Aylin