6 Mayıs 2011 Cuma

Yeniden canlanıyorum

Ata 3 gün sonra 20 aylık olacak.

Dün sabah beni "anneeeeeeeeee" diye uyandırınca, birden bütün gece uyanmadığını ve hepimizin deliksiz uyuduğunu farkettim. Aman allahım ben 20 ay sonra geceden sabaha kadar deliksiz uyudum. Olamaz, olamaz. Aman allahım, diyerek kalktım yataktan. Ata' yı kucakladım, yanıma aldım. Sonra sabah kıkırdaşmalarımızı yaptık vesaire.

Mutfağa geçip omletini hazırlamaya başladığımda kafamda yine aynı şey vardı; vay be, bütün gece uyudu,uyudum, uyuduk. Ata oyuncaklarını salona taşıyıp evi dağıtma mesaisine başlarken ben de meyve suyunu ve omletini hazırladım bir yandan.

Geçen sene öyle miydi ya?

Mutfakta 2 dakikada yemek hazırlama becerisi geliştirmeye çalıştım ilk aylar. Ağladı mı? Döndü mü? Ağzına bir şey mi attı? Nerede? Sesi çıkmıyor, dur bir bakayım... Ne yemek yaptığımı anlardım ne de Ata yalnız kaldığını anlardı. Zaten % 90 slingle üzerime bağlayıp öyle karıştırdım çorbaları... Küçük yamak adını takmıştım kendisine. Şimdilerde çok güzel çorba karıştırıyor mesela. Ata' ya beceri edindirdik "yokluk" sayesinde :)))

Bundan bir kaç ay öncesine kadar çekilen fotoğrafların yaklaşık tamamında taş devri mağara kadınları gibiyim. Taran(a)mamış yada kötü bir şekilde toplanmış saçlar, belirgin göz altı torbaları, solgun bir yüz, tenime neredeyse yapışmak üzere olan pijamalarım, berbat renk uyumu ve yorgun, gülümsemeye mecali kalmamış bir yüz ifadesi.

Baktıkça ağlamak geliyor içimden.

Ailem İzmir'de yaşıyor, ben ise İstanbul'dayım. Ata' yı doğururken kimseye "bakar mısın" demedim. Anneme bile... Biliyordum çok zor olacağını, yalnız kalacağımı, destek ekibin olmayacağını... biliyordum. Güya hazırlıklıydım ama kazın ayağı öyle değilmiş. Lohusalık diye bir şey varmış ve o lohusalık kalabalıkla hafiflermiş. Bunu çok net tecrübe ettim.

Kolik bir bebekle sabahtan akşama kadar oda oda dolaşıp, sakinleştiremediğim için salya sümük pencere önlerinde ağladığımı bilirim. Karşı apartmana bakıp bakıp, "keşke şurada tanıdık biri otursaydı" diye iç geçirdiğimi de... Hani oğlumu alıp gitsem 2 dakika dünyam değişecek ama yok.

Kimse yoktu etrafımda. Kimse..! Ve çok zordu.

Oğlum 9 aylık olana kadar neredeyse bu böyle sürdü. Sonunda "yaz geldi, ben var İzmir'e gitmek kocacım" deyip memleketime gittim. Oradaki onlarca akrabamın Ata' yı gezdirmek, onunla oynamak, sevmek ve zaman geçirmek için deli olduğunu biliyordum. Kendimi de düşündüm. Dedesi, annannesi onunla oynarken ben de 1 saat kestirebilecek, adam gibi kahvaltı yapabilecek, biraz nefes alabilecektim.

Öyle de oldu.

Kahvaltıdan üzerine şekerleme yapmanın keyfini asla unutmayacağım.

Ayrıca ev temizliği, ütü, yemek gibi dertlerin hepsini rafa kaldırınca ayağımı uzatıp dergi okumanın, kahve içip laflamanın tadını yeniden hatırladım. Ağlayınca, sıkılınca, oyun isteyince, acıkınca, yıkamak gerektiğinde tek başıma değildim. Annanne, dede, dayı, yenge, kuzenler, büyük halalar, enişteler, büyük büyük annelerden oluşan bir kalabalık destekçim vardı.

Anneliğimin 1. yılının son aylarını bu şekilde geçirince sıyırmaya ramak kala toparlamaya başladım.

İstanbul' a döndüğümde artık yavaş yavaş yürüyen, derdini anlatmaya çalışan, daha çok oyun oynayan bir çocuk vardı yanımda.

Yakın dostum Ayşegül' ün oğlu Ata' dan 6 ay büyük. Bana 6 yıl büyükmüş gibi geliyor aslında. Ata doğduğunda o oturuyordu. Ata diş çıkardığında o konuşuyordu. Ata yürüdüğünde o koşuyordu. Bu farkı gördükçe Ata yı öyle hayal edemiyordum. Bundan bir kaç ay önce şöyle demişti bana:

"1.5 yaş güzelim, işte beklemen gereken zaman bu. 18 aylık olduktan sonra kendi kendine oynayan, bir şekilde ne istediğni ifade edebilen, daha olgun bir bebek olacak karşında, sık dişini."

Hakikaten öyleymiş.

Gece uyuyan, kendini yarım yamalak da olsa ifade etmeye çalışan, yemeğini tek başına yemek isteyen, annesinin mutfağını darmadağın eden, evde ne kadar ayakkabı varsa hepsini salonun ortasında giymeyi seven , arabalarıyla uzuuuun uzun oynayan, çoğu zaman kendine yetmeye çalışan bir çocuk var karşımda.

Tabi 3.5 dakikada bir "annneeeeeeeeee" diyerek koşarak bacağıma sarılamalarını, beni tuvalette dahi yalnız bırakmak istememesini, iş yaparken kucak istemesini, elimden tutup var gücüyle çekerek "yego"larının başına oturtmasını saymazsak :)

Çalışmaya başlayınca ev, yemek, Ata, ütü, ... dertlerinden epey sıyrıldım. Para kazanmaya başlayınca vitrinleri daha iyi inceler oldum. İş öncesi yada okul çıkışı föne, maniküre daha sık zaman ayırır oldum. Projelerimi yazıp uygulamaya vakit buldukça, biraz rimel hafif allık sürünce, Ata'yı salona bırakıp mutfakta daralmadan, bayılmadan birşeyler pişirdikçe, akşam olduğunda moda dergilerini karıştırdıkça yeniden canlandığımı hissediyorum. Saçımla başımla, dolabımla, çorabımla, rujumla ilgilenebildikçe gevşediğimi hissediyorum.

Belime kadar olan saçlarımı omuzlarımda kestirdim, pişman değilim, bilakis :)))

Zor bir dönem geride kaldı.


Acaba ben bu rahata çok fazla alışmasam mı? Ne yapsam?


Bunu da düşünmeden edemiyorum, iyi mi?

12 yorum:

  1. valla aynen desem abartmış olurmuyum. Benim annem istanbulda olmasına rağmen kocam ve ben yanlızdık. Dorukun herşeyiyle birlikte ilgilendik. bir 3. kişi olmadı. halada yok. bunun iyi yönlerinide gördüm ama. bizde yavas yavaş rahatlamaya evde daha medeni bir şekilde yaşamaya başladık. ve ben bir bebek daha istiyorum. ama kafamdada nasıl geçicek o dönemler tekrar diye geçirmedende edemiyorum. ama bu sefer 2 kişi değil 3 kişiyiz. birbirimize destek olup bir bebeği daha ortaya çıkarırız diye düşünüyorum. ;)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, sizi tek başınıza bu kadar bilinçli bir şekilde çocuğunuzu büyüttüğünüz için tebrik ederim. Ben sizin kadar dirençli olamadım. Çocuğumun doğumundan 3 aylık olana kadar doğru düzgün gelenim gidenim olmadı, nasıl olsa sen işe başladıktan sonra biz bakıcaz diye her iki anne de gelmedi, 2.ayın sonunda bir bakıcı buldum, bu defa 1 saatçik olsun gidip kahve içmeme müsade edilmedi bebekle bakıcı yanlız kalmasın diye. Hayır yani ben de köylü kızı değilim ki her deneni yapayım :) ama kal geldi işte, üç gün üç gece aynı koltukta aynı pozisyonda aynı pis giysilerle oturduğumu bilirim. Bakıcı bile dehşete düşmüştü :) EE ben de kaçıp kurtulmak için (lohusalık psikolojisi işte) 3 aylıkken bebeğim işe başladım. Kendime geldim ama hep diyorum keşke delirmeme müsaade etmeselerdi. Yani aynı şehirdeydik, gelip kontrol edebilirlerdi. Herneyse, şimdi ikinci bebeğime hamileyim. Tekrar aynı şeyleri yaşayacağımı biliyorum, küçük kuzum şu an 2,5 yaşında herşey çok rahat ama 5 ay sonra filan herşeye yeni baştan başlayacağım. Lafı amma da uzattım :) Ata bey'e kardeş düşünüyorsanız fazla rahata alışmayın :)

    YanıtlaSil
  3. Birden kendimi okuyorum sandım :P
    Ben şanslıyım çünkü sıkıştığımda yardıma koşacak annem ve ablalarım 15-20 dk.mesafedeler. Emzirmeyi kestikten sonra akşam dışarı çıkmalarımız,sinemaya gitmelerimiz başladı.
    Ayrıca "kendi kendine oyun oynama"yı öğreneceği zamanı iple çekiyorum.
    Demek büyüklerin ayakkabı ve terlik giyme işi her çocukta oluyor :P

    YanıtlaSil
  4. İçim açıldı, umutlandım. Güneşi gördüm :)

    YanıtlaSil
  5. Aylin'ciğim, seni öyle iyi anlıyorum ki, ne kadar zamandır yazmak isteyip de daha iyi demlensin diye beklediğim şeyleri yazmışsın. Eksiği var, fazlası yok anlattıklarının. Annemin de kayınvalidemin de işleri nedeniyle olmadığı bir dönemdi, bir gün akşam eşim gelene dek hiçbir şey yiyemediğimi biliyorum. Saat beş buçuk sularında eşime telefon edip ağlamıştım da adam marketi taşımıştı bana:) Bir anneyi, en iyi bir anne anlar. Daha çok şey var anlatılacak, paylaşılacak. Yazdıkça rahatlayacağız, devam...
    Duygu Özsüphandağ Yayman

    YanıtlaSil
  6. Saçlar süpper olmuş Aylin Anne!
    Bir yazı talebim olabilir mi? İşe giderken ne yapıyorsun, yazar mısın? Yani Ata'ya nasıl güle güle diyorsun? Onun seni yolculama şeklinde geçen aylarla birlikte bir değişiklik oldu mu?

    YanıtlaSil
  7. tipki anka kusu gibi.
    kullerinden dogan anne:)

    YanıtlaSil
  8. Ötesini berisini düşünme Aylin'im, tadını çıkar rahatlamanın.. Bundan sonrası daha da güzelleşecek gör bak.. double trouble, erken ergenlik falan olması gerekmiyor illa her çocuğun..

    Saçlarını da güle güle kullan.. anneyken kısa saç daha iyi sanki.. bebekken yani çocuklar.. yıka ve çık:)

    ben dekısacık yapmayı düşünüyorum..

    YanıtlaSil
  9. Aylin nerelerdesin mest olup kaldınmı bir yerlerde meraktayım :)

    YanıtlaSil
  10. Kimse annesine güvenip de cocuk doğurmuyor Aylincim ama doğduktan sonra insan yardım bekliyor ister istemez. Çok şükür annem saglikliydi da Selin 4 aylikken ise başladığımda bakıcıya emanet etmekten çekinip annemi çağırmıştım bakması için. Ama ana- kız sacsaca basbasa girmediğimiz kaldı. O da ayri bir hikaye, neyse... Selin de 21 aylık oldu ve evet aynı rahatlık bizde de var. Eski monologlar artık diyalog. Kendini ifade etme becerileri gittikçe artıyor bu sayede tabiki kendine güvenleri de. Aslında yine de tehlikeli dönemleri devam ediyor, gözümü üzerinden ayırmaya korkuyorum cunku her an televizyonun veya masanın üzerine cikabilme veya mama sandalyesinden inme potansiyeli var. Korkusuz olması benim onu uyarma denemelerimi sonuçsuz bırakıyor malesef. Bu zaman da geçecek biliyorum. Kazasiz belasiz atlatalım başka birsey istemem.

    YanıtlaSil
  11. Aylincim, yine icim acildi yazini okuyunca. Tunelin sonunda isik var demek ki! Ikinci cocuk icin de ben fazla rahata alismadan yapmali diyorum bir yandan, bir yandan da soyle birinci 2,5 yasina gelsin de oyle diyorum, ona haksizlik etmeyeyim diye.. Velhasil izindeyim :)

    YanıtlaSil
  12. kesinlikle doğru bir karar ama bence daha da kısaltmalısın çene hizasına kadar mesela,, güle güle kullan saygılarımla

    YanıtlaSil

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsan durma, yaz. Haydi yorumla :)